Atatürk Görseli
CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’ye kayyum atanması konusunda iktidara göz kırptı: “İmamoğlu için yapılan mitingleri doğru bulmuyorum. Hukuki yollardan mücadele edilmeli.”.

CHP’nin Dönüm Noktası: İhtirasın Gölgesinden Umudun Şafağına

Bir siyasi lider düşünün ki; yıllarca Türkiye’nin en köklü partisinin başında bulunmuş, her seçimde kendisine umut bağlanmış ama sonuçta hep hüsrana neden olmuş. Kemal Kılıçdaroğlu, bugün bir kez daha gündemde. Ancak bu kez ne seçim kazanma umuduyla ne de halkın coşkusunu arkasına alarak. Bu kez iktidarın eliyle açılan bir “kayyum davası” vesilesiyle gündemde. CHP’ye, 30 Haziran’da görülecek davada bir kayyum atanırsa, Kılıçdaroğlu yeniden genel başkanlık hevesiyle sahneye çıkmak istiyor. Bu tablo, sadece siyasi değil; aynı zamanda insani ve ahlaki bir çöküşün de göstergesidir.

Yıllar boyu “tıpış tıpış oy vereceksiniz” dayatmalarıyla’ ve ‘tilkilerin kuyruklarını birbirlerine değdirmeden’ partiyi kendi vesayeti altında tutan Kılıçdaroğlu, şimdi de gerekirse; “Roma’yı yakarım ama ben yine de tahtıma otururum” diyor adeta. Yanında kimler var? Berhan Şimşek, Gürsel Tekin, Barış Yarkadaş gibi, partiye yıllardır çöreklenmiş kendi mülkleri gibi gören ‘siyaset esnafları.’ İki kurultayda da kaybettikleri seçimin rövanşını alma fırsatı olarak görüyorlar kayyum atamasını.  CHP’nin içinden değil, adeta CHP’nin üzerinden siyaset yapıyorlar. Üstelik bir kez daha halkın iradesine rağmen.

Kılıçdaroğlu’nun daha önceki icraatlarını hatırlayalım: Ekmelettin İhsanoğlu vakası, Muharrem İnce’ye hitaben “gel bakalım Muharrem” hitabı, dokunulmazlıkların kaldırılmasına “Anayasaya aykırı ama evet” demesi, 16 Nisan referandumunda mühürsüz oyların geçerli sayılmasına karşı örgütsel bir tepki verememesi…Güneydoğu’daki Belediyelere kayyum atamalarına karşı sessiz kalması, Adalet yürüyüşündeki toplumsal desteği ortada bırakıp, mücadeleyi sürdürmemesi, büyütmemesi;  bütün bunlar “iktidarın yardımcısı” gibi bir muhalefet anlayışının özetidir. Halkın umudunu hep boşa çıkardı. Sinik, ürkek, edilgen, kokmayan bulaşmayan, kendisine çizilen sınırlar ve konularla sınırlı bir muhalefet. Ama en çok da partiyi “küçük olsun bizim olsun” diyerek iktidara taşıyamadı. Zaten taşımak gibi bir hedefi de hiç olmadı. Tüm uyarılara rağmen toplumda karşılığı olmayan partilere ulufe olarak dağıttığı milletvekillikleri ile Cumhurbaşkanı adayı oldu. Ümit Özdağ ile yaptığı yüz kızartıcı gizli protokol ifşa oldu. Ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti.

Şimdi CHP’nin içinde gerçek bir değişim rüzgârı esiyor. Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun liderliğinde, partinin hem sahada hem siyasette enerjisi şimdiye kadar hiç görülmemiş bir biçimde değişti. CHP yüzünü kendisinin dışındaki muhalefete çevirdi. 2019’dan bu yana muhalefet ilk kez somut başarılar elde etti. Ve bu başarı, “majestelerinin muhalefeti” ile değil; halkla birlikte yürüyen, hesaplaşan, cesur bir siyasetin ürünü oldu. Özgür Özel’in liderliğinde CHP, yalnızca kendi tabanını değil; tüm muhalif kitleleri harekete geçiren bir yapıya İmamoğlu’nun da büyük katkılarıyla kavuştu. Özel, yumuşak diliyle toplumun farklı kesimlerini bir araya getiren, iktidarın kutuplaştırma tuzağına düşmeyen bir siyaset anlayışı geliştirdi. Kendi partisi dışındaki muhalifler olmadan Türkiye’de demokrasi mücadelesi verilemeyeceğinin önemini kavrayan Özel, siyasi zekâsı, mütevazılığı, insani özellikleri ve mücadeleci karakteriyle sadece CHP’lilerin değil, geniş halk kesimlerinin umudu oldu.

Nitekim, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için kurulan sandıklarda kullanılan 14 milyon oy ve serbest bırakılması için toplanan şimdilik 20 milyon imza, düzenlenen görkemli mitingler, toplumsal muhalefetin büyüklüğünü ve bir araya getirilebildiğini bizlere gösteriyor. İktidarı korkutan şey de işte bu.

Şimdi bu başarıyı yok etmek isteyenler, yargı yoluyla CHP’yi bir kez daha içeriden bölmek istiyor. Onun için iktidar ‘Truva Atlarına’ ihtiyaç duyuyor. Ve Kılıçdaroğlu o rolü gönüllüce oynamaya can atıyor. AKP’ye yeşil ışık yakıyor. ‘Beni kayyum olarak atayın’ gereğini yapacağım. ‘İmamoğlu’ndan vazgeçeceğim’ mesajı veriyor.

Kayyum kararı, sadece CHP’ye değil, milyonlarca imza ile desteğini göstermiş herkese, bütün muhalif topluma karşı yapılmış bir darbe olur. Kayyum, muhalefetin hepsine atanmış sayılır.

CHP artık ne “pısırık” bir muhalefetle ne de geçmişin yüküyle devam edemez.

Kemal Kılıçdaroğlu, eğer gerçekten partisini seviyorsa, bu davanın parçası olmamalı, AKP’nin tezgahına düşmemelidir. Azalmış olan saygınlığının kalanını da kaybetmemelidir. Çünkü ayrı bir bölünmeyi, ‘kardeş kavgasını’ haklı gösterebilecek ne bir gerçek sebep; ne bu bölünmeyi kaldırabilecek toplumsal muhalefet, ne de böyle bir kavga için ülkenin zamanı vardır. Kemal Kılıçdaroğlu bir an önce, hiçbir koşulda CHP’ye kayyum atanamayacağını, kayyum olarak atanmayı kabul etmeyeceğini , kayyum atanması halinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le birlikte dayanışma için CHP Genel Merkezi’nde bulunacağını ilan etmelidir. İki kez yenildiği kurultaylar hakkında sahtekarlık varmış gibi algılanabilecek davranışlardan kaçınmalıdır. Maalesef başarılı bir lider olamamıştır. Onun artık zamanı dolmuştur. CHP halkın partisi olarak yoluna devam etmeli, şahısların ihtiraslarıyla değil, halkın iradesiyle yolunu çizmelidir. Türkiye’nin yeniden demokrasiye dönmesini sağlamalıdır.

Exit mobile version