CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN!

Haber takibi için gittiği Alibeyköy’de polisler tarafından dövülerek öldürülen Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe, katledilişinin 29. yılında, 8 Ocak Çarşamba günü saat 11.00’de Esenler Atışalanı Kemer Mezarlığı’nda anılacak. Anma törenine Göktepe’nin çalışma arkadaşları, ailesi, meslektaşları ve dostları katılacak.

KATİLLERİ YARGILANAN İLK GAZETECİ

Metin Göktepe, İstanbul, Eyüp’te 8 Ocak 1996 günü takip ettiği haber sırasında polislerce gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü kapalı spor salonu yakınında ölü bulundu. Öldürülmesinden sorumlu polisler 1 yıl 8’er ay hapis yattılar. “Rahşan affı” diye bilinen afla şartlı tahliyeden yararlanarak cezaevinden çıktılar. Metin Göktepe gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazeteci oldu.

“MUTLAKA BEN İZLEMELİYİM ARKADAŞLAR”

Metin Göktepe, “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek gittiği haberde, gözaltına alındı. Ve polislerce dövülerek öldürüldü. Gün 8 Ocak 1996’ydı. Ümraniye Cezaevi’nde öldürülen tutukluların cenazesini izlemek üzere Alibeyköy’e gitmişti. Ancak, “Sarı Basın Kartı” olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte “ısrarcı” davranınca da, gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.

DEVLET YETKİLİLERİ, CİNAYETİ GİZLEMEYE ÇALIŞTI

Devlet yetkilileri çelişkili açıklamalar yaparak cinayeti gizlemeye çalıştı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü; İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia etmişlerdi. 

Ne Olmuştu?

Ahmet Şık / Metin Göktepe’nin Arkadaşı

Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin polisler tarafından öldürülmesi kamuoyunda büyük bir yankı uyandırdı. Ölümünün ardından yazılar, şiirler yazıldı. Ağıtlar yakıldı. Belgeseller çekildi. Katilleri, kitlesel bir inat ve öfkeyle lanetlendi.

Metin Göktepe cinayeti, hem cinayetin işlendiği koşullar, hem aydınlatılması için verilen mücadele, hem de görece, elde edilen başarı bakımından, diğer tüm haberci cinayetleri dosyalarından farklıdır. Türkiye tarihinde, gazeteci katillerine verilen ilk cezadır. Öldürülen diğer gazetecilerin katillerinden hiç biri yakalanamamış ve hiç biri ceza almamıştır.

Göktepe davası, Sultanahmet Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldı. Ancak orada başlayamadı. “Güvenlik” gerekçesiyle Aydın’a, yine aynı gerekçeyle Afyon’a taşındı.

Metin’in ölümünden 800 gün sonra Afyon Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı. Beş sanık polis (Murat

Polat, Şuayip Mutluer, Saffet Hızarcı, Fedai Korkmaz, Metin Kürşat ve Seydi Battal Köse) “kastı aşan adam öldürme” suçundan yedi yıl altışar ay hapse mahkum edildi.

Göktepe davasındaki bu kazanımda, Göktepe Ailesi, Evrensel gazetesi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) gibi ulusal ve uluslararası basın örgütü temsilcileri, meslektaşları, sivil toplum örgütleri, demokrasi mücadelesi verenler ve cinayete inananların yaygın varlığı büyük rol oynadı.

Afyon’da görülen 30’u aşkın duruşma, gözaltı ve şiddet tehdidi altında gerçekleşti. Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerden kitlesel katılımlar gerçekleşti.

Her duruşma öncesinde İstanbul’daki IPS ofisinden gazetecilere duruşma tarihini duyuran basın bildirileri, bir başka bürodan Afyon’a yol alacak otobüsler, bir diğer büroda yola çıkacaklar listeleniyor, bir diğerinde pankartlar hazırlanıyordu.

Acı bir olaydan, dayanışmayla ve karşılıklı güvenle somut bir mücadele modeli geliştirilmişti.

19 Aralık 2000’de çıkarılan ve kamuoyunda Rahşan Affı diye adlandırılan “Şartlı Af” Yasası, Göktepe’nin katillerinin cezalarını tamamlamalarına engel oldu. Sanıklar 1yıl 8’er ay hapis yattıktan sonra aftan yararlanarak tahliye oldular.

Ablası Meryem Göktepe‘nin, kardeşinin öldürülmesinin 22. yılında kaleme aldığı ve Evrensel Gazetesi’nde çıkan yazıyı tekrar yayınlıyoruz. Ablasının kaleminden Metin Göktepe…

Metin Göktepe’ye: ‘Her Şey, Gülmek Sana Çok Yakıştığı İçindi

Gezi’yi anlatırken; “öldürülen her gencin gülüşü senin gülüşündür demiştim. Sanki o öldürülen gençlerin her birinin cenazesi tekrar tekrar bizim evden kalkmış gibidir.”

“Dostum dostum güzel dostum 
Bu ne beter çizgidir bu 
Bu ne çıldırtan denge 
Yaprak döker bir yanımız 
Bir yanımız bahar bahçe”

Ahmet Kaya’nın şarkısı dilimde. Diğer yandan Ahmed Arif’in dizeleri;

“Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana…

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.”

Bizden kopartılalı 22 yıl oldu. Hasretin bir asır, acın dün sanki. Sen benim Küçük Kara Balığım, en ulaşılmaza ulaşmak için verdiğin çabayla, coşkuyla özlediğim, yeri dolmayan Metin’im. Unutursam diye çok korkarak yastığa başımı koyduğum arkadaşım, canım kardeşim. O haberi izlemek için olan ısrarına kızdığım, çokça kavga ettiğim eksik yanım. Ancak hep de gururla taşıdığım duruşun

Ne desem hep eksik kalır. Senin bir defa olsun dokunduğun, yüreği sen gibi atan her insanda bıraktığın izler düşer aklıma. İyi ki birlikte 28 yıl dolu dolu geçirmişim diye düşünür, şanslı bile sayarım kendimi.

Fadime Göktepe / Metin Göktepe’nin Annesi

Bir yandan senin yaşlandıkça daha yakışıklı olacağını düşünürüm ama hiç canlandıramam. Hep gözümde 28 yaşının baharında kalırsın. En çok da bu yanılgıya annemiz düşer, örneğin birisine anlatacağı zaman ablası/abisi diye kurduğu cümlenin sahibi o yıllarda daha genç ya da çocuk yaşlarındadır.

Konuya hâlâ giremedim değil mi?

Bilirim ki sen memleketi, gazeteciliği, olağanlaşan OHAL ve KHK ile işinden, aşından olanları, Nuriye ve Semih’in ölmemek için bedenlerini açlığa yatırmalarını merak edersin. 
Kardeşin bildiğin, seni kardeşi bilen Ahmet Şık ve tutuklu gazetecileri öğrenmek istersin. Daha önceden yazmıştım Gezi’yi; “öldürülen her gencin gülüşü senin gülüşündür” demiştim. Sanki o öldürülen gençlerin her birinin cenazesi tekrar tekrar bizim evden kalkmış gibidir… Barışın elçisi Tahir Elçi’nin ardından Türkan Elçi’nin yazdığı şiiri dinlerken mesela, “Her şey sana ceket çok yakıştığı içindi” sözlerini senin için şöyle düzeltirken bulurum kendimi; “Her şey gülmek sana çok yakıştığı içindi”.

Birini, sevdiği birini, kaybettiğinde, insanın evinde nesiller boyu sürecek bir yas başlar. Daha doğmamış çocuklar, doğduktan sonra o yasa ortaklık eder. Ve bazı anneler inadına yaşarken, ki zor olan budur, bazılarının acısı yüreğini aşar ve kahrından öldürür… Bütün bunları görerek, bu acıları paylaşarak yaşamak elbet kolay değil. O yüzdendir ki bazen de utanırım acıma acı demekten; yıllardır kayıplarını arayıp bulamayan kayıp yakınlarından, annesinin cansız bedenini 7 gün boyunca evinin camından kurda, kuşa yem olmasın diye bekleyen Taybet Ana’nın çocuklarından... Kokmasın diye günlerce evinden çıkamadığı için buzdolabında bekletilen Cemile’nin annesinden…

Sonra şaşarım kendime, bunca acıya nasıl direniriz diye düşünürüm… Sonra bakarım hepsi bizimledir, Metin hep buradadır, Hrant buradadır, Musa Anter buradadır... Öldürdükleri bedenlerinizdir diye geçiririm içimden sonra… İşte senin yaşanmışlıkların, ışığın, gülüşün, duruşun ve sıcaklığın buradadır, yanı başımda, yanı başımızda….

Sen gazetecisin diye, “özel muamele” gösterin demişti ya polisler… Bugün de biraz öyledir…  Gazetecilik yapanlar özel muamele görmektedir, cezaevindedirler senin gibi yazanlar… Adliye koridorlarında geçirirler günlerini… Gazetecilik biraz senin bildiğin gibidir memlekette. Fatih Polat’ın deyimiyle; “Gazetecilik, haberi barikatın arkasından alıp getirmektir”. Bugün buna nasıl ihtiyaç var bir bilsen… 

Eğer sen katledildikten sonra başta genç gazeteci arkadaşların olmak üzere geniş bir halk kesimi sahiplenmeseydi zor bela açılan o dava belki hiç açılmayacaktı ya, bugün de eğer sahiplenmeseydik Nedim Türfent’in ifadesinde söylediği gibi, “Yeni bir Metin Göktepe katliamı olabilirdi” gerçeğini. Metin’im… Senin gazetenin Evrensel’in Mersin Muhabirleri gözaltına alındığında, polis hâlâ “Sonunuz Metin gibi olacak” diye tehdit ediyor onları, biliyor ki senin kalemindir ellerindeki… Ve senin inadın… 

Sonra Ahmet’in yaşadıkları… Barış Tahmaz’ın sözleri ile irkiliyoruz: “Ahmet Şık öldüremedikleri Metin Göktepe’dir”. Bildiğin gibi, Ahmet, hâlâ hapiste, Murat Sabuncu da… Onlar beyanlarında, “Metin Göktepe” gazeteciliğinden bahsediyorlar hep… Ahmet’in engellenen beyanından biliyoruz ki Uğur Mumcu gazeteciliğin yolunu aydınlatıyor. Musa Anter rehber olmaya devam ediyor. Hrant Dink kardeşliği örüyor. Sen ise yoldaşlık ediyorsun onlara: “Adalet, eşitlik ve özgürlük için atılan tohumların bu topraklarda boy verip filizlenmesi için mücadele eden Metin Göktepe’nin yoldaşlarıyız”.

Yine anacağız seni, bu yıl seni anmak demek; Ahmet Şık ile yan yana olmak, gerçekleri yeniden yazmak demektir. Seni anmak demek 150 gazetecinin tutukluluğuna itiraz etmek, halkın haber alma hakkını savunmaktır. Bugün bir gazetecilik dayanışmasının, mücadelenin meşru zeminidir Metin Göktepe’yi Kemer’deki yattığı yerde ziyaret etmek.

Ve sanki içeride Ahmet, gittiği yerde Metin bize Nâzım’ın şu sözleriyle seslenmekte;
Yani içerde on yıl on beş yıl
Daha da fazlası hatta
Geçirilmez değil
Geçirilir
Kararmasın yeter ki
Sol memenin altındaki cevahir.

Biz yine her 8 Ocak’ta olduğu gibi yarın da saat 11.00’de seninle buluşmak için Esenler/Atışalanı Kemer Mezarlığında olacağız…

İZLEMEMEK İÇİN TIKLAYIN!

Metin Göktepe’nin Mücadelesi ve Anısına Saygıyla

Exit mobile version