Atatürk Görseli
CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

Merhaba ve Kocaman Bir Teşekkür!

“Annelerin ninnilerinden
  spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı!”                

Nazım Hikmet

“Gideni ve gelmekte olanı” anlatan Çağdaş Tuzla gazetesine yeni yayın hayatında başarılar diliyoruz. İlk yayın döneminde de olduğu gibi ilçemizdeki haksızlık ve hukuksuzluklara karşı mücadeleye omuz veren bir anlayışla yeniden aramıza dönmesinden duyulan heyecanı ve mutluluğu paylaşıyoruz. Köşelerinde bize de yer verdiği için değil; Çağdaş Tuzla’nın her satırında Tuzlalı emekçilerin sesi büyüyeceği için teşekkür ederiz!

101 Yılın Hesabı

Takvimlerin yaprakları bir kez daha 29 Ekim’i gösterecek ve cumhuriyetimiz bir yıl daha almış olacak. Bir ülkenin tarihi, bir insanın yaşını sayar gibi kesintisiz, biyolojik bir olguyu temsil eden ve fiziksel değişimi gözlemleyerek sayılabilir mi peki? Yoksa tarihin içinde kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz üzerinden bir hesap mı yapmamız gerekir? 
Cumhuriyet fikrinin kendisi dahi tarihsel bir hesaplaşmanın ürünü olarak ortaya çıktı ve bizim topraklarımızda da bu hesaplaşmada ileride olanlar kazanarak kendini var etti. Geri olan ise zor yoluyla hem içerideki hem dışarıdaki düşmanlarına karşı yok edildi. İçerideki ve dışarıdaki dostlarıyla birlikte kendini ayakta tuttu.  
 
Dünyayı paylaşma iddiasına ve gücüne ulaşmış olan uluslararası tekeller, ülkelerini savaşa sürüklemiş, kazananın pastadan en büyük payı alacağı bir yolun önüne çıkan engellerden biri olarak cumhuriyet kuruldu. İçinde bulunduğu devrimler çağında büyük bir ailenin parçasıydı. Aile fertleriyle birlikte hayatını kaybetmiş oldu. 
Evet, yine bir Cumhuriyet’in yıl dönümündeyiz; ancak mevcut durumun 1923 ile herhangi bir ilintisinin kalmadığını hepimiz hissediyoruz. Buna rağmen, 29 Ekim’i bir kutlama merasimine dönüştürme rutinleri, bir çelişki yaratmayı aşarak giderek daha ilginç bir hal alıyor.  
 
101. yılın sonunda geldiğimiz nokta itibarıyla, Ortadoğu’da süren İsrail barbarlığı, ülkemizde buna hizmet eden ABD ve NATO üslerinin varlığı ve bu üslerle bağlantılı zengin sınıfların meşruluğu sorgulanmıyor. Kanlı bıçaklı siyasilerin ve “muhaliflerin” el ele pozları, ülkeyi bir anayasa değişikliğine götürüyor. Bu yazıda tüm bu başlıklara yer vermeyeceğiz; ancak “Yurtta sulh, cihanda sulh” böyle bir şey olmasa gerek.

Geleceğimiz ve can güvenliğimize dair hiç bu kadar tehdit altında kaldığımızı hissetmemiştik bu 101 yılın içerisinde. Ülkemizin her yerinde, her kaynağını elinde tutan zengin sınıfların kârları artıyor. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı ve diğerleri… Cumhuriyetin esas sahibi olması gereken bizler ise giderek daha da yoksullaşıyoruz. Ülkemizin her tarafında sürmekte olan savaşlarda tehlikeli oyunlar oynayarak sermayenin kazançlarını artırmaya çalışan bir iktidar var tepemizde. Bunlar var olmaya devam ederken, bunlarla iş tutanlar yüzü kızarmadan aramızda gezebilirken nasıl geleceğe umutla bakabiliriz? 1923’te kurulan cumhuriyetimiz meşruluğunu sırtını yasladığı toplumdan; sömürücülere karşı verdiği savaştan alırken, şimdilerde cumhuriyet savunuculuğuna düşenler sırtını Koçlara, Sabancılara yaslarken; sömürücülerin askeri örgütlerinde, NATO’da görev alanlar meşruluğunu nereden alıyor sahi?
Bütün rotası ABD’ye dönmüş bir muhalefet biçiminden herhangi bir cumhuriyetçi birikim ve çıkış bekleme hayalciliğine kapılmayacağız ancak; CHP’yi ve DEM’i meşru gösterme yarışına giren sol(!)dan da uzak duracağız. Çözüm naralarıyla ülkemizin emekçilerine sırtına dönenlerle, bütün belediyeleri Koç Holding işletmelerine dönmüş olanlarla yürünecek bir yol olamaz cumhuriyet.

İnsanlarımız için cumhuriyetin kazanımlarına ve daha fazlasına olan ihtiyaç artarak devam ediyor. Öldürülen kadınlar ve çocuklarımızın hesabını sormak için laikliğe ve eşitliğe; en temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için devletçiliğe; farklı kökenlerdeki insanlarımızın kardeşçe yaşayabilmesi için halkçılığa ve bunların hepsini bir toplumsal düzen olarak kurmak ve koruyabilmek için en temelde devrimciliğe ihtiyacımız var.  
 
Tüm bunlardan koparılmış olduğumuz bir dönemde, cumhuriyet ancak anma ve kutlamaların konusu olarak, bizi cumhuriyetten koparanların elinde çürümüş ve dağılmış durumda. Holdinglerin reklamları, fener alayları… 
 
101. yılda hem durumumuzun hem de mücadelemizin adını koymak zorundayız. Cumhuriyetimizi yıktılar; yıkılanın yerine yıkılmayacak olanı kurmak gerekiyor. Cumhuriyeti önünde engel olarak gören holdinglerin karşısında emekçi sınıfların cumhuriyetini, sosyalist cumhuriyeti kurmak gerekiyor. Tarihin hesabında her geçen yıl, bize bir yenisini kazandırmaktansa bizi cumhuriyetten uzaklaştırıyor. Bu yüzden, 101. yılında mahallelerimizde, işyerlerimizde kirli pazarlıklardan uzak, dürüst ve ahlaklı bir biçimde yeni bir cumhuriyete olan ihtiyacımızı ve inancımızı örgütlü hale getirmeyi kendimize ödev biliyoruz. 

                                                                                    Melih Can Gökmenoğlu
                                                                                    Türkiye Komünist Partisi Tuzla İlçe Başkanı

Son bir not: Cumhuriyetin en büyük düşmanlarından Fetullah Gülen’in ölümüne olan sevincimizi erteliyoruz.  Yazı boyunca bahsettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni bitiren her hamlenin içinde ve bazen de yönlendiricisi olan bir tarikat liderinin ölümüne sevinmek için yarattığı gerici ve piyasacı tahribatı da ortadan kaldırmak zorundayız. 

Türkiye Komünist Partisi Tuzla İlçe Başkanı

Exit mobile version