CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

Eren Yüceboy / İSTANBUL

5 yıl önce hayatını kaybeden EMEP MYK Üyesi Metin İlgün ve eski Pendik İlçe Başkanı Fazlı Aksoy Tuzla’da anıldı. EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan’ın konuşmacı olarak katıldığı anma programında farklı iş kollarından işçiler ve mücadele arkadaşları da yer aldı.

Konuşmasında Metin İlgün’ün de Fazlı Aksoy’un da farklı farklı kaynaklardan beslenerek bilimsel sosyalizm fikriyle tanıştıklarını belirten Bayhan, farklı kaynaklardan beslenmiş olmalarına rağmen onları ortaklaştıran şeyin ise partiye duydukları bağlılık olduğunu belirtti: “Pendik ve Tuzla gibi sanayii kentlerinde birlikte faaliyet sürdürmüş olmaları ve yollarının buralarda kesişmiş olmaları tesadüf değildir. Çünkü her ikisi de işçi sınıfı mücadelesinin birer neferi olmuşlardır. İşçi sınıfı partisinin birer neferi, onun işçisi, hamalı olabilmişlerdir. Onları bugün hala anmamızı gerekli kılan esas şey de onların bu özellikleridir.”

Devamındaysa, Bayhan, onları anmanın yalnızca kişisel tarihlerini yeniden anımsamaktan, onlarla olan anıları bir kez daha hatırlamaktan ibaret olmadığını, onları anmanın bugünün sorunlarına karşı bir sorumluluğu da barındırdığını söyledi: “Yalnızca onların kişisel tarihlerinden ibaret bir anma onları tam olarak anlamamamıza ve anmamıza müsaade etmez. Onları bugünün sorunlarıyla ve bu sorunlar karşısınadaki mevcut sorumluluklarımızla birlikte anmamız bir anlama sahip olur.

Mücadele içerisinde hem kendimizi hem yanıbaşımızdaki yoldaşımızı her gün yeniden örgütleyebilmemizin, düştüğümüz yerden kalkabilmemizin, sorunlarla baş edebilmemizin aracı olabilir onları anmak.

Çünkü mücadele günlük bir yenilenmeyi ister. Eğer günlük olarak bir yeniden örgütlenme sürecini başaramazsak, sosyalizmi pek de bilimsel olmayan uhrevi bir şeye dönüştürmüş oluruz.”

Programın devamında söz alan Pendik İlçe Başkanı Halis Kar, Metin İlgün’ün mücadele içerisindeki disiplinli tavrının altını çizdi: “Metin abiyi anabileceğimiz çok fazla özelliği var ama benim aklıma gelen ilk özelliği onun çok disiplinli bir insan olmasıydı. Disiplini sadece kendisiyle alakalı bir özelliği de değildi. Etrafındaki insanları da o disiplinle motive ederdi. Bazen daha uzun sürelere yayılan işlerimizi, onun verdiği bu motivasyonla daha kısa sürede hallederdik. Ve bugün de hala bu özelliği bize öğretmeye devam ediyor.”

Söz alan bir metal işçisi ise, Fazlı Aksoy ile uzun süre birlikte çalışma yürüttüğünü söyleyerek onun değiştirmeye en yakınından başladığını belirtti: “Kavakpınar mahallesindeki insanlar, hemşehrisi olduğu insanlar, yöre dernekleri… Onun en çok bağ kurduğu yerler buralardı. Çünkü değiştirmeye ve bir şeyleri ilerletmeye en yakınından başlardı. Önce kendi çevresindeki halkayı değiştirip genişletmek isterdi. Malazlar ve Pendik tersanesindeki işçilerle çok yakın bağlar kurabilmişti. Bugün bile aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen hala oradaki işçilerin kapısını çaldığımızda Fazlı abiyi anarlar, ondan bahsederler. Çünkü insanların hayatına dokunabilen birisiydi.”

Program boyunca Metin İlgün’ün de Fazlı Aksoy’un da bugüne miras bıraktığı önemli özellikleri anıldı. Bir mücadele arkadaşı Metin İlgün’ün inatçı yönüne mutlaka dikkat çekilmesi gerektiğini belirtti: “O çok inatçı biriydi. Ama dediğim dedik, kör bir inat değildi bu. Haklı olduğu konularda, bir şeyleri ilerletmek, bir şeyleri kazanabilmek konusunda sahip olduğu bir inattı bu. İşçi sınıfı davasında inat etmekti. O yüzden diyebilirim ki Metin işçi sınıfına adanmış, ona ait bir insandı.”

Anma programı, İskender Bayhan’ın Metin İlgün ve Fazlı Aksoy’un sıralanan bu özelliklerinin, bu anıların tazeliğini hep koruması gerektiğine dair vurgusu ile birlikte son buldu: “Bütün bu özellikleri, ileri geri yanları, kendine has özgünlükleriyle birlikte düşündüğümüzde; yoldaşlarımızın yarattığı, onlardan geriye kalan bu boşluğu hiçbir zaman dolduramayacağımız açıktır. Ama açık olan bir şey daha var ki onların bıraktığı yeri de hiçbir zaman boş bırakmayacağız. Mücadelelerini ilerletmek ve işçi sınıfı iktidarını kazanmak onlardan öğrendiklerimizle birlikte her gün yeniden sarıldığımız bir bayrak vazifesi görecek.”

Metin İlgün’ün ardından | Parti işçisi, sıra neferi

Yazar Aydın Çubukçu, 9 Kasım 2019’da kaybettiğimiz Emek Partisi MYK Üyesi ve İstanbul İl Yöneticisi Metin İlgün’ü yazdı: “Parti, senin için bir kutsallık değil, gündelik yaşamın ta kendisiydi…”

Aydın ÇUBUKÇU

Kaybettiğimiz her yoldaşın ardından, çoğu zaman herhangi bir şiir eşlik eder, içimize akıttığımız gözyaşlarımıza. Deniz’e en çok yakıştırdığımız, “Delikanlım”, Nâzım Hikmet’in “Benerci Kendini Neden Öldürdü?​” adlı uzun destansı şiirinin bir paçasıydı. Her dizesi onu tanımlar sanki.

“Harbe giden sarı saçlı çocuk”, Orhan Veli’nin şiiri, Deniz’in kendisinden önce ölen çok sevdiği bir arkadaşına yakıştırdığı dizelerdi.

Metin’in ölüm haberi gelince, “Sıra Neferi” düştü dilime. Deniz’e nasıl uygunsa “Delikanlım”, adeta onun için ve onun gibi devrimciler için yazılmışsa, bu da Metin İlgün için yazılmış gibiydi.

Bu şiirin her bir kelimesini, her bir dizesini ve bir bütün olarak ruhunu hak etmiş çok az komünist vardır. Hiç sakınmadan söyleyebiliriz ki, bu şiir tam da Metin İlgün içindir.

Başladı işe
Bitirdi işi…
Başlarken avaz avaz bağırmadı.
Bitirdi ve:
— Gelin seyredin, diye
dört yanı çağırmadı.

Metin’in parti hayatını bilen herkes üstüne düşen işi nasıl severek, kendini vererek yaptığını bilir. Hataları ve eksiklikleri karşısında özeleştirisi acımasız, başarıları için sessizdi. Biraz mahcup gülümsemesinden başka süsü yoktu. Bazen, nadiren, yakın gördüklerine fısıldardı “nasıldı yoldaş?​” “Çok sıkıydı Metin!” Başını hafifçe eğer, kolunuza, omzunuza sarılır, “kimse duymasın” der gibi gülerdi!

Onun için; başlayan, biten, başlayan iş var,
sorgu soruş yok…
Gidiş var.
Duruş yok…

Bir işten ötekine, afişten bildiriye, mahalleden fabrikaya, hasta bir yoldaşı hastaneye yetiştirmekten, ölenlere mezarlıkta yer ayarlamaya, gazeteye yazı yazmaktan grev çadırlarında ajitasyon yapmaya, kafası karışmış-bunalıma düşmüş bir yoldaşı sağaltmaktan karanlıktaki bir işçiyi aydınlatmaya… Ah Metin, hangi birini saymalı, iş sürekli çoğalır, koşturacak insan sayısı o hızla çoğalmaz, hatta azalır kimi zaman! Hepsine yetişmek sana, senin gibilere düşer!

O milyonların milyonda biridir.
O bir sıra neferidir…
O, ne önde
ne arkada
sırada
sıramızdaydı…

“Parti işçiliği” böyle bir şey, bütün yeteneklerini, aklını, bilgini, bütün gücünü, zamanının her saniyesini “proletaryanın nihai hedefine”, o “en güzel dünya” amacına adamak, karşılığında sadece “bunu da yaptık, iyi oldu” diyebilmekten, hafifçe gülümsemekten başka bir şey ummamak!

Yeri geldi önderlik yaptın, icap etti arkada kalanları toplamak için geriden geldin; ama hep sıradaydın. Sıra çoğu zaman karışıktı, sen her zaman Lenin’in o müthiş benzetmesindeki disiplini aradın: “Proletaryanın uygun adım yürüyen demirden taburları!”

Parti, senin için bir kutsallık değil, gündelik yaşamın ta kendisiydi. Yediğin ekmek, içtiğin su, aldığın nefes gibi, tırnaklarınla kazıyarak elde ettiğin bir kazanımdı! O yüzden, hakkını asla kaptırmaya niyeti olmayan, “hakkımı yedirmem” diye haykıran inatçı bir işçi gibi sahip çıktın partine: “Partimi yedirmem leş kargalarına!” Oportünizme, eyyamcılığa, üç kuruşluk “şeflik” özentilerine, bugünün işini yarına bırakanlara, korkaklara, uyuşuklara, eli cebinde ayağını sürüye sürüye gezenlere, iş beğenmeyip hava atanlara, kendisinin bile inanmadığı büyük laflar edenlere… Hepsine, en kızdığın zamanlarda bile sadece “yahu arkadaş!” diye başlayan öfke dozu düşük, inanç yükü ağır uyarılar dışında her kelimeyi fazla gördün. Sen işine baktın, onlar ya senin yoluna geldi, ya kendi yollarına gitti.

Şimdi ardında, senin kazandığın, örgütlediğin, öğrettiğin ve saflara kattığın yüzlerce yoldaşın “Metin gibi yaşamak, Metin gibi çalışmak, Metin gibi dövüşmek” parolasıyla partilerine daha sıkı sarılacaklar. Bir gün, elbette o gün, zafer marşlarıyla bütün meydanları zapt ettiklerinde, sen yine orada, muzaffer işçilerin safında olacaksın.

Söz istemez.
Yaşlı göz istemez.
çelenk melenk lazım değil…
SUSUN.
SIRA NEFERİ UYUSUN…

Metin İlgün Kimdir?

“Kanser tedavisi gördüğü Fatih Sultan Mehmet Hastanesi’nde çok genç yaşta 9 Kasım 2019 yılında 58 yaşında kaybettiğimiz Metin İlgün, Gerçek Dergisi’nde ve Evrensel Gazetesi’nin ilk kurulduğu dönemde işçi-sendika servisinde muhabirlik ve editörlük görevlerini yapmış, Emek Partisi’nin de kuruluşundan bu yana İstanbul il ve merkez yöneticiliği görevlerini yürütmüştü.

Yargılandığı TDKP davasında aldığı ceza nedeniyle 1980 ile 1991 yılları arasında cezaevinde yatan Metin İlgün, çalışkanlığı ve işçi sınıfı mücadelesine bağlılığıyla örnek bir komünist olarak Emek Partisi saflarında mücadelesini sürdürdü.

Daha ilk gençlik yıllarında örgütlü mücadeleye katılan İlgün, bütün yaşamı boyunca, başta işçi sınıfı olmak üzere sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesinin neferi oldu.

Emek Partisi’nin Tuzla İlçesinin harcını karanlardan da biri olan Metin İlgün, Tuzla Deri Sanayi, Tuzla Tersaneler Bölgesi, Tuzla Jip ,Tuzla OSB’ler deki tüm sınıf mücadelelerinin içinde oldu.

Metin İlgün’ün cenazesi 10 Kasım 2019 günü saat 11.00’de Emek Partisi Tuzla İlçe Örgütü binası önünde yapılan törenin ardından memleketi Dersim’e götürülmüştü.

Ölümünün 5. yılında özlemle anıyoruz.

Exit mobile version