Levent Tüzel / Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Yeni yılın ilk günlerinde en büyük merak konusu emekli maaşları idi. 2024’ü ’emeklilerin yılı’ ilan eden iktidar milyonlarca yurttaşı, 12.500 lira emekli maaşıyla yoksulluk ortamında açlıkla terbiyeye soyunmuştu.
2025 yılı için 22.104 lira asgari ücret saptanmasından sonra, emekli maaşlarına da yüzde 11 ile 15 arasında artışlar yapıldı. İktidar organı TÜİK’in enflasyon oranlarına dayalı yönlendirmesi ile belirlenen artışlar, 2025 yılı için toplumun büyük bir kesimini oluşturan ücretli çalışan emekçilerin ve maaşa bağımlı emeklilerin hayatının hayli güç geçeceğini gösteriyor.
Erdoğan yönetimindeki Cumhur İttifakı enflasyonla mücadele diyerek ve enflasyon artışlarının sebebini yüksek ücretler olarak göstererek; halk kesimlerini ezmeye devam etmekte kararlı.
Bu politikanın yoksuldan alıp zengine aktarmaktan öte bir şey olmadığını halk uzunca bir süredir yaşıyor.
OVP (orta vadeli program) dedikleri, 12. Kalkınma planı dedikleri, aslında sömürücü uluslararası finans kurumları ve IMF direktiflerinin uygulanması. Ücretli geçinenlerin ölmeyecek, ancak çalışacak kadar ayakta tutabilecek bir ücrete mahkum edilmesinin programıdır.
Nitekim, mecliste kararlaştırılan bütçede saptanan ücretler ve aylıklar da, temel tüketim ürünleri ve hizmetlere yapılan zamlar ve yeni vergi oranları da, sistemin bütün açıklarının halka yıkılmasını içeriyordu. Yani aslında halka verilecek bir müjdeli haber söz konusu değildi. Ülke yönetimini sürdüren sermaye sınıfı iktidarının zaten bu beklentiye yanıt verecek bir niyeti, hedefi olmadığı gibi, asıl sorgulamamız gereken zorlayıcı bir gücün olmayışıdır.
Yaşam ve çalışma koşullarının emekçi halk kesimleri için her geçen gün daha kötüye gittiği, 2025 yılının bu yönüyle de zor geçeceğini söylemenin çok anlam ifade etmeyeceğinin farkındayız.
Neden böyledir ve nasıl değişecek konusunu irdelemek, bu sefalete mahkum olmamanın yollarını aramak üzere hareketlenmek gerekecek.
Ücretler, gelir ve vergi adaletsizliği üzerinden, geçinemiyoruz diyen milyonlarca emekçiyi temsilen yüzbini aşkın işçi 20 Ekimde Ankarada TÜRK İŞ çağrısıyla toplandı miting yaptı. İktidara bilinen taleplerini bir kez daha iletti. Yılın sonuna doğru TİS süreçlerinde metal patronlarının düşük zam dayatmasına karşı metal işçileri direnişe geçti, greve çıktılar; Cumhurbaşkanının yasağına rağmen grevlerini kararlıca sürdürdüler.
Ankara mitingi sonrası tabanda büyük bir istek olmasına rağmen sendika yönetimlerinden yeni bir eylem ve mücadele programı gelmedi. Bir nevi yasak savdılar. Yetmedi, bütçe görüşmelerinde ve asgari ücret saptanırken kollarını kıpırdatmadılar. Talep eden emekçi sınıfların sözde sendikal ve mesleki temsilcileri emek örgütleri bu sessizlik içindeyken elbette sermaye ve patron sınıfının siyasetçileri, hükümeti de, istediği gibi hareket ederek; asgari ücreti, işçilerin ve memurlar ile emeklilerin artışlarını, devletin yurttaşlardan aldıkları vergi ve hizmetlerini diledikleri gibi zamladılar.
Yani bunda şaşılacak bir durum yoktu. Şaşılması gereken, milyonlarca işçi ve emekçi halk kesimlerinin gücünü üretim, hizmet alanlarında iş durdurarak greve çıkmayan; alanları doldurarak meydanlarda halkın sesini duyurmayan; sendikaların bürokratik yönetimlerinin vurdum duymaz halleriydi.
TÜRK İŞ başkanı işin kolayını buldu; hiçbir şey yapmayıp, bürokratik işleyen, zaten adımız sözümüz yok deyip komisyonda bundan sonra olmayacaklarını açıkladı. Oysa bu kararı ilan edenler çoktan temsil ettikleri milyonlarca emekçiyi bir kez daha sefalete, sömürü ve soygun düzenine teslim ettiler.
Türkiye işçi sınıfının tarihinde unutulmaz bir sayfa açan Zonguldak Maden işçilerinin büyük yürüyüşlerinin yıldönümündeyiz. 4 Ocak 1991 de Ankara yollarına düşen madenciler ve aileleri, kendilerine dayatılan ücret artışı ve çalışma koşullarını kabul etmeyip günlerce ülke gündeminde kendilerinden söz ettirdiler ve sonunda başardılar; hem çok yüksek ücret artışları sağladılar hem de “Ankara’nın şişmanı işçi düşmanı” dedikleri Turgut Özal’ı iktidardan etmesini bildiler. Bu güç işçi sınıfının güçüydü. Bu güç halen, daha da büyümüş bir halde sınıfının bağrında mevcuttur. Ancak belli olan bir şey vardır ki o da bu gücü harekete geçirecek olan tabandan gelen irade ve kararlılıkları, birleşen elleri ve örgütlülükleridir. Bu harekete geçirilmediği sürece halen sürmekte olan bir çok yerel direnişin büyük bir işçi direnişine dönüşüp sel olup akması mümkün olmayacaktır.
Erdoğan yönetimindeki tek parti ve tek adam iktidarı ülkemiz tarihinin en saldırgan emek düşmanı politikaları uygulayan bir sermaye yönetimi unvanını çoktan kazanmıştır. Halkımızın iyi bir gelecek, düzelecek bir yaşam umudu kalmamıştır.
Değişim isteği güçlüdür ve bu Mart 2024 yerel seçimlerinde görülmüştür. Şimdilerde muhalefet, bir siyaset yöntemi olarak “geçim yoksa seçim var” demekte, iktidarı halkın yaşam taleplerine dönük politikalara çağırmaktadır. Bu siyaset tarzının değişim yönünde bir sonuç elde etmesi mümkün değildir. İktidar değişikliği yolunda bir seçim zorlaması ve sonucunda halkın taleplerinin karşılanması bu siyasi aktörler ve programlarının yapacağı iş değildir.
Erdoğan iktidarının, sermaye iktidarlarının anlayacağı dil, örgütlü emekçilerin genel eylemi ve genel grevidir. Halkın acil taleplerine dayalı böylesi bir birleşik mücadele halk kesimlerinin siyasi güçlerini ve programlarını iktidara taşıyabilir, gerçek bir değişimin yolu buradan açılabilir.
Bu yolun örgütleyicileri işçi ve emekçilerin mücadele dinamikleri olan sendikal ve siyasal güçler; mücadeleci ve devrimci unsurlar olacaktır. Kimseden bir şey beklemeden, koşulların ağırlığına rağmen kitlelerdeki tepkinin gücünü örgütleyen bir dinamizm yeni bir dönemi başlatmanın işareti olacaktır.
Bu görev hepinizin omuzundadır.
Levent Tüzel Kimdir?
Abdullah Levent Tüzel 1961 Bulancak, Giresun doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun.
Serbest avukatlık yapıyor. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanlığı yapmıştır.
1996 yılında Emek Partisi’nin kurucu Genel Başkanı olmuştur. 2011 yılına kadar EMEP Genel Başkanlığı görevini yürütmüştür. TBMM 24. ve 25. dönem İstanbul milletvekilliği yapmıştır.
Evli ve bir çocuk babasıdır.
Halen Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısıdır.