CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

Uzun süreler Tuzla’da emek mücadelesine ve demokratik toplum hayatına katkılar sunmuş Çağdaş Tuzla Gazetesi’nin yeniden dijital olarak dahi yayın hayatına başlaması hepimiz için sevindirici bir haber olmuştur. Selamlıyor ve emeği geçenleri kutluyorum. Gazete, böylesi yoğun bir emek ve emekçi alanında demokrasi, özgürlükler ve barış mücadelesine değerli bir platform sunmuş olacaktır.

Günümüz dünyasında ve tek adam parti devleti yönetimi altındaki ülkemizde, gerçeklerin yazılması ve halka ulaştırılması hayati değerde. Yalana sarılmış, yalanlarla iktidarını ve bekasını sürdüren bir yönetimin başı daha dün halkımızın yokluk ve yoksulluklardan kurtulduğunu söylemekte beis görmedi. Daha doğrusu bu söylemlere mahkum ve ötesi beklenmez. Ve yine bu yazının yazıldığı günlerde meclis açılışında söylenen “İsrail tehdidi” karşısında iç birlik ve cephe oluşturma çağrısının arkasında halkın cebine el atma hesapları ortaya çıktı. Savunma Sanayini Güçlendirme Fonuna kaynak aktarmak adına kredi kartlarına ve bir kısım harcamalara vergi salma hesabı halktan büyük tepki gördü ve yasa girişimi geri çekildi. Elbette sömürü ve devlet eliyle soyguna doymamış sermaye iktidarı, hararetle ihtiyaç duyduğu kaynak yaratmak için yeni bahaneler bulmaktan, yeni hamleler yapmaktan geri durmayacaktır. İşte halkımızın gözünü açması, gerçekleri duyması açısından, sermayeden ve iktidar güçlerinden bağımsız, halka karşı sorumluluk duyan bir yayın hayati önemdedir.

Gazetenin 29 Ekimde yeniden yayın hayatına başlaması elbette ki anlamlıdır.

Cumhuriyetin yüz yılı geride kalmışken “halk egemenliğinin” gelmiş olduğu yeri, ülkemizin pür melalini sorgulamak; halklarımızı bu denli ağır bir ekonomik ve siyasi saldırganlık içinde yöneten iktidar güçleriyle uzlaşı değil hesaplaşmak, tez elden kurtuluşun yollarını örgütlemek yakıcı bir ihtiyaçtır.

Cumhuriyet rejimi yani halkın seçmiş olduğu temsilciler eliyle yönetim aygıtlarının oluşturulması; hükümet, meclis organlarının seçimi, anayasal bir düzen ortadan kalkmış; darbelerle geçen bir geçmişin üzerinde ve yeni darbe girişimlerinin fırsata dönüştürülmesiyle, adeta siyasette darbe yaparak, bütün yetkilerin bir tek adam elinde birleştiği, saray eşrafının her şeye hakim olduğu, despotik bir yönetim bugünün gerçekliğidir.

Demokratik haklar ve özgürlükler büyük bir keyfiyet ve kuralsızlıkla gasp edilirken en yakıcı sorunlarımızdan Kürt meselesinde yeniden çözüm ve barış sözleri siyasetin gündemine sokulmuştur. Görülen odur ki buradaki hesap halk desteğini yitiren Cumhur ittifakına nefes aldıracak bir siyasi hamledir. Bölgedeki savaş siyasetinin yayılıyor oluşunda rol ve pay kapmak isteyen AKP/MHP ortaklığı, çıkışı Kürt halkını etkilemek ve vaatlerle beklentiye sokmakta bulmuştur. Oysa ki eşit halkları ve özgürlük talepleri baskı ve savaş siyasetiyle yanıtlanan Kürtler, Ulusal bağımsızlık mücadelesinin asli unsuru olarak ortak yaşam ve gelecek, eşit haklar söz ve vaatleri ile Kurtuluş savaşının parçası olmuşlardı. Gelinen yer ise Türk egemenliğine boyun eğmeye zorlanmak olmuştur.

Bu “siyaseten” yapılan hamleler, vaatler, aynı zamanda açlıkla boğuşan, işsizlik tehdidiyle uğraşırken gelir ve vergi adaletsizliği koşullarında vahşice sömürülen işçi ve emekçi yığınların dikkat ve direnişlerini dağıtmanın da, gündemi baskılamanın da aracı yapılabiliyor. Ağızlardan düşmeyen “ekonomik kriz” milyonlarca emekçi için bir gerçekliktir. Ciroları eksilmeyip, her yıl bilançoları katlanan tekeller, bankalar, holdingler sermaye iktidarından ziyadesiyle iltimas görmekte; servetlerini büyütmektedir. Onların ekonomileri “tıkırındadır”. Enflasyon, vergi kıskacı altında ufalanan işçilerdir, yoksullaşan emekçiler, emeklilerdir.

Böylesi bir çarpıklığı “idare etmek” ancak bu türden bir saray yönetimi rejimi ile mümkündür. Keyfiyetle, denetimsiz yöneten, halkın birikimleriyle yolsuzlukları büyüten, çevresel yaşam alanlarını yağmalayan, çete ve mafya gruplarının meydanı doldurduğu, kadın, çocuk cinayetlerinin, işçi katliamlarının sıradanlaştığı, şiddetin sokaktan meclise her alanda karşımıza çıktığı, Anayasa’nın ve mahkeme kararlarının tanınmadığı, halkın seçilmişlerinin görevden alınıp cezaevlerine atıldığı, gerçekleri halka ulaştırmak isteyen gazetecilerin suçlandığı bir kara düzen bugünün Cumhuriyet tablosudur.

22 yılı geride bırakmış AKP ve destekçilerinin sıkışmışlığı bu tablodan kaynaklanmaktadır. Mızrak çuvala sığmamaktadır ve emekçilerin hak mücadeleleri, direnişleri her yerden boy vermektedir. Yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz göstermiştir ki haklarımız ve geleceğimiz; güvenli bir yaşam, barış içinde birliktelik yolu mücadeleden, kendi girişkenliğimizle örgütlenmekten, her alanda el ele vermekten geçmektedir. Her mahalle ve işyerinde, bulunduğumuz ve sorunlarla boğuştuğumuz her yerde sesimizi yükseltmek, dayanışma içinde olmak, mücadeleye atılmak, bu soyguncu düzeni yürüten haramilerden kurtulmak için örgütlenmek tek çıkış yolu olacaktır. Anayasa ve seçim sonuçlarını tanımayıp halka 10 Ekim Ankara katliamlarını yaşatanlarla da hesaplaşmak bu mücadeleden geçecektir. Yeni fetihlerle halka savaşçı siyaseti dayatanların sunacağı bir gelecek, demokratik bir ülke hayatı, özgür bir toplum yaşamı olamaz.

29 Ekimde ilan edilen Cumhuriyet rejimini demokratik bir halk egemenliğine, devrimcilerin ömrünü adadığı “gerçekten bağımsız ve demokratik” bir ülke kazanımına dönüştürmek bu yoldan geçecektir.

Levent Tüzel Kimdir?

Abdullah Levent Tüzel 1961 Bulancak, Giresun doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun.
Serbest avukatlık yapıyor. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanlığı yapmıştır.

1996 yılında Emek Partisi’nin kurucu Genel Başkanı olmuştur. 2011 yılına kadar EMEP Genel Başkanlığı görevini yürütmüştür. TBMM 24. ve 25. dönem İstanbul milletvekilliği yapmıştır.

Evli ve bir çocuk babasıdır.
Halen Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısıdır.

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı

Exit mobile version