Atatürk Görseli
CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

CHP, Hasan AYDIN ve “muhalif olma sorumluluğu” üzerine bir deneme

“CHP Yüksek Disiplin Kurulu, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay, İstanbul Milletvekilleri Ahmet Gürüz Ketenci ve Hasan Aydın’ın partiden kesin ihracına karar verdi. Bilindiği gibi bu karar, CHP Tüzüğü’nün 70. maddesinin “a” bendinde belirtilen “Parti üyeliği ile bağdaşmayan tutum ve davranışlarda bulunmak” hükmüne dayanılarak verildi.”

Son günlerin en çok konuşulan konularından biriydi bu ihraclar ve dolayısıyla CHP. Son haftaların gazetelerini taradığımızda gördüğümüz trajikomik bir durum var ki, kendini siyasi yelpazenin ortasından en sağa dek konumlamış, hayatları boyunca CHP’ye oy vermemiş, verilmemesi için en akıl almaz kampanyaların figüranları olmuş köşe yazarlar bile oturup CHP için rotalar çizdiler, yol haritaları dayatmaya kalktılar! Hayatları boyunca demokrasiyi “araç” olarak görme fikrine sımsıkı yapışanlar bile CHP’yi “anti-demokratik” olmakla suçladılar!

Bu sayımızda biz de büyüteçimizi elimizden geldiğince bu olayın üzerinde tutacağız. Çünkü, ihraç edilen Mehmet Tomanbay ve Ahmet Gürüz Ketenci’yi bilemeyiz ama, bölge milletvekili olması sebebiyle Hasan Aydın tanıdığımız, bildiğimiz ve bizi ilgilendiren bir isim. Dolayısıyla anlamaya çalıştığımız onun muhalefeti olacak.

“Muhalif olabilmek”, “ciddi” bir iştir.

“Muhalif olmak, olabilmek” hayatın her alanında önemlidir. Çünkü “muhalif kişi” hayata farklı pencerelerden bakabilmeyi, olaylara ve durumlara farklı açılımlar getirebilmeyi başarmış; “koşulsuz kabulü” reddetmenin zorluğunu göze alabilmiş kişi demektir ve bu durum çok saygındır.

Sosyal demokrat bir parti olan CHP’de de farklı görüşler, farklı renkler, farklı sesler olmalıdır ve her zaman olmuştur da. (Bakmayın siz bazı gazetelerin, televizyonların “CHP’de parti içi muhalefete izin yok!” diye başlıklar kullandıklarına. Aynı gazeteler değil mi, “CHP’de parti içi muhalefet bitmiyor” başlıklarını da atanlar?! CHP’de “parti içi muhalefete izin yoksa”, CHP’de nasıl oluyor da “parti içi muhalefet bitmiyor” ?!!)

“Muhalif kişi” kendi görüşünü/doğrusunu verilerle destekler ve açıklar. Bu görüş/kisi bazen kabul görür, bazen görmez. Görmediği takdirde kişi, uygun rotalarda, uygun yöntemlerle yoluna devam eder, etmelidir. Çünkü, hayatın devinimi, canlılığı buradadır. Çünkü hayatın diyalektiği köklerini buradan alır. Aksi takdirde gelişme olmaz. Ama gelişmenin sağlıklı olabilmesi için de muhalefetin ya da muhalif kişinin de “sağlıklı” olabilmesi gerekir. Yani karşı çıkış noktalarını temellendirebilmeli, belli ilkelere oturtabilmelidir. Tabiri caizse; “muhalif olma ahlakı ve sorumluluğu” bunu gerektirir. Bunun aksi muhalefet değil, bireysel çıkarlarının tıkandığı noktada verilen “olmak ya da olmamak” kavgasıdır.

“Hasan Aydın tipi muhalefet” ve “kimlik” sorunu

28 Mart seçimlerine dek bildiğimiz hiç bir muhalif hareketin içinde değildi Hasan Aydın. Aksine Genel Merkez’e yakın politikalarla tanınırdı. Ne olduysa seçimlerden sonra oldu sanki. “Birdenbire” muhalefete geçti, muhalefetin neredeyse sözcüsü konumunda oldu, genel başkanı kıyaslayarak eleştirmeye başladı. Peki Sayın Bölge Milletvekilimiz, partinin stratejilerini eleştirip, yeni çözüm yolları mı önerdi? Sosyal demokrasinin tıkanma noktalarına vurgu yapıp, yeni açılımlar mı getirdi? İdeolojik ve taktiksel hatalar mı eleştirdikleri? HAYIR! Hasan Aydın’ın eleştirileri iki ana başlık altında toplandı:

  1. Parti tüzüğü anti demokratiktir.
  2. Bu iş Baykal’la olmuyor. Erdoğan fotoğraflarıyla oy topladı. Baykal’la seçim kazanamayız.

Şimdi gelin, biz de “muhalif ruhumuzu” harekete geçirelim ve milletvekilimizin bu söyledikleri üzerine biraz kafa yoralım. Ne diyor Sayın Hasan Aydın?

“Bu tüzük anti-demokratiktir.”

  1. Olağan Kurultay’da tüzük değişikliği önerisi verildi. Öneri tartışıldı. Geçmesi gerektiğini savunanlar oldu, değişiklikleri “anti-demokratik” bulanlar oldu. Anti-demokratik bulanlar aleyhte oy verdiler. Savundukları görüş doğrultusunda oy kullandılar. Buraya kadar her şey normal. Tüzük değişikliği oylandı, kurultayda kabul edildi. Peki şimdi tüzüğü “anti-demokratik” bulan Sayın Hasan Aydın, o zaman ne yaptı acaba? Şimdi söylediklerini o zaman da söyleyip “tüzük değişikliğine hayır” mı dedi dersiniz? Garip ama “evet” dedi. Olumlu oy kullandı. Tüzük değişikliğini savundu. O zaman anti-demokratik olmayan tüzük, kendi bölgesinde seçimlerin kaybedilmesinden sonra birden bire anti-demokratik oldu. Ne dersiniz? Tüzük değişmediğine göre, Hasan Aydın mı değişti? Demek ki, Sayın milletvekilimiz ya o zaman “siyasi ikbali” için korkmuştu ve “anti-demokratik” bulduğu bir tüzüğe “evet” oyu vermişti ya da; şimdi siyasi ikbali için korkuyor ve anti-demokratik olmayan bir tüzüğe karşı çıkıyor. Ne dersiniz? Hangisi gerçek Hasan Aydın?

“Bu iş Baykal’la olmuyor. Erdoğan fotoğraflarıyla seçim kazanıyor. Baykal’la seçim kazanılmaz.”

Tüzük değişikliğine “evet” diyen, o güne kadar parti içi muhalif olma adına kayda değer hiç bir çıkışı olmayan Hasan Aydın, seçimlerden sonra aniden muhalif olmaya karar veriyor. Demeceleri ardı ardına patlamaya başlıyor: “Bu iş Baykal’la olmuyor. Erdoğan fotoğraflarıyla seçim kazanıyor, Baykal’la seçim kazanılmaz!” Sayın Hasan Aydın CHP’li bir milletvekiliydi. Sosyal demokrat ilkelerle hareket ettiğini her fırsatta söylüyordu. Peki soruyoruz; “Bir partide ‘x’ kişi değil de, ‘y’ kişi genel başkan olursa o parti zafere ulaşır” demek “tek adamlığı” savunmak değil midir? Erdoğan’ın fotoğraflarıyla seçim kazandığını söylemenin ardındaki düşünce, seçimleri genel başkanlar kazanır ya da kaybeder demektir.

“Savaş meydanında birliklerin başlarındaki komutanlar savaşmasa Başkomutan ne yapsın?” Ona yöneltilecek eleştiri olsa olsa, bu komutanlıklar haketmeyen insanları o mevkilere getirmiş ve onlara çok güvenerek her şeye rağmen onların dediklerini yapmış olması olabilir.

Sayın Hasan Aydın, “Baykal’la seçim kazanılmaz” derken, kendisi kendi bölgesinde seçimi kazandı mı ki..? Kartal’da, Maltepe’de, Pendik’te, Samandıra’da ve Tuzla’da seçimi kaybeden adayların, kendisinin adayları olduğunu unuttu mu acaba? Seçim öncesinde siyaset kulislerinde Hasan Aydın’ın kimliğini masaya atarak “ben adaylarıma güveniyorum. Onlar kazanacak. Yoksa istifa ederim” dediği, bazı aday adaylarına tanıkların önünde “seninle seçim daha kolay kazanılır, biliyorum. Ama ‘x’ kişiye sözüm var.” diyecek kadar ileri gittiği konuşulanlar arasındaydı.

Tüm bunların ardından, genel başkanınız size güvenip “tamam” diyecek, adaylarınızın tümü kendi bölgelerinde seçimi kaybedince “Baykal’la seçim kazanılmaz” diyeceksiniz! Peki ya siz, sizin yanlış yaptığınız, yanlış adaylarda-kadrolarda ısrar ettiğiniz hiç aklınıza gelmiyor mu? Yanlış adaylara “söz verip” bunlarda ısrar etmek, -nesnel olarak- CHP’nin seçimi kaybetmesine ve Genel Başkanınızın “siyaseten zayıf” düşürülmesine hizmet etme pozisyonuna denk düşmüyor mu?

Hasan Aydın’ın “sorumlu bir muhalif” kimliğine bürünmeden önce, “sorumlu bir bölge milletvekili” olarak, ilk önce kendi seçim bölgelerine gelip, seçim dönemi “kefili benim” dediği adayların başarısızlığının kefaretini ödemesi gerekmez miydi?

Exit mobile version