CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

Çalışan Gazeteciler Günü, İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın basın çalışanlarına haklar ve yasal güvence sağlayan kanunun çıkışı üzerine, basın çalışanlarının elde ettikleri başarıya sahip çıkmak için 10 Ocak 1962’yi Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlama kararı almasıyla başladı. 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra, gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine, kutlama gününün adı “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak değiştirildi.

Her yılın 10 Ocak günü ülkemizde Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor. Türkiye’de gazetecilik yapmanın ne kadar zorlu olduğunu hepimiz biliyoruz. Baskı, sansür, ceza, gözaltı, tehdit, hedef gösterme ve saldırılar hızını arttırarak sürüyor. Gazeteciler tarafsız olmak yerine, doğru tarafta olmaya ve adaletin yanında, özgürlüklerin mücadelesini vermeye yöneliyor.

“Gazeteci tarafsız olmalıdır” sözü, bildiğiniz anlamda modern dönem gazeteleri kurulduğundan bu yana uydurulmuş en büyük yalanlardan birisidir. Gazetecilerin ‘tarafsızlığını’, Şenay Aydemir’in kaleminden Under Fire filmi üzerinde sorgulayarak sunuyoruz.

İşte Çalışan Gazeteciler Günü’nde izleyebileceğimiz gazetecilik konulu en iyi filmlerden bazıları…

Under Fire / Ateş Altında

“Gazeteci tarafsız olmalıdır” sözü, bildiğiz anlamda modern dönem gazeteleri kurulduğundan bu yana uydurulmuş en büyük yalanlardan birisidir. Bir gazetenin, dolayısıyla da bir gazetecinin tarafsız olması; örneğin ABD’nin “Hem İsrail’e hem de Filistin’e eşit mesafede yaklaşıyoruz” yollu açıklamaları kadar samimiyet dışıdır.

Tarihin gördüğü bütün gazeteler taraflıdır, gazeteciler de güncel gelişmelerle yoğun bir şekilde ilgilenen insanlar olarak kendilerini bir tarafa yakın hisseder. Ama bir gazeteci objektif olabilir, haberini yazarken sağlam kaynaklardan yararlanmaya özen gösterebilir. Hepimiz biliyoruz ki, bir haberin muhabir tarafından yazılışından, yazı işleri masasına ulaşmasına, oradan da gazete sayfasında kendisine yer bulmasına kadar geçen süreç, hem bu sürecin parçası olan gazetecilerin hem de yayın organının çizgisinin diline uydurulur. Ve bu çizgi her zaman bir ‘taraf’ ta durur.

‘Gazetecilik ve tarafsızlık’ meselesini hem mesleki değerler hem de etik açısından masaya yatıran, sorular sorduran birçok filmden söz edebiliriz. Ama Roger Spottiswoode’un Clayton Frohman’ın romanından uyarladığı 1983 tarihli “Ateş Altında / Under Fire” apayrı bir yer tutar. Film, 1936 yılından itibaren Nikaragua’yı ABD’nin açık yardımı ile acımasız bir diktatörlükle yöneten Somoza hanedanının son günlerini anlatır. FSLN’nin (Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi) kentleri birer birer ele geçirerek başkent Managua’ya doğru yürüdüğü 1979 yılında üç ABD’li gazeteci bu ülkededir. Gazetecilerden fotoğrafçı olan Russell Price (Nick Nolte), gerilla lideri Rafael’in öldürüldüğüne dair haberlere inanmaz ve onunla görüşmek için bağlantılarını kullanarak, ülkenin iç kesimlerine doğru yola çıkar. Ne var ki, Rafael gerçekten de öldürülmüştür. Ve gerilla liderleri kendilerine zaman kazandırması için ondan bir ricada bulunurlar: Rafael’i canlı gösterecek bir fotoğraf!

Russell, tarafsız kalmayı tercih edecektir ilk önce. Ama onun ‘tarafsız’ kalması, Nikaragua’da savaşın daha fazla uzamasına, Somoza diktatörlüğünün devam etmesine ve binlerce insanın daha ölmesine neden olacaktır. Russell, birlikte yolculuk ettikleri ve aralarında duygusal bir ilişki de olan Claire ile uzun bir sohbet sonrası fotoğrafı çekmeye karar verir. Rafael’in yaşadığına dair fotoğrafın bütün ülkeye dağıtılmasının ardından gerillalar başkenti ele geçirir, diktatör ülkeyi terk etmek zorunda kalır!

“Ateş Altında”, gazeteciliğin amentülerinden birisi olan “tarafsızlık”ın çok ötesine geçerek ‘etik’ bir soru çıkartıp koyar önümüze: Bir ülkenin kaderini olumlu anlamda değiştirmek, binlerce insanın ölümünün önüne geçmek elinizde olsaydı ‘yalan haber’ yapar mıydınız? Bunu yaptığınızda hala gazeteci olarak kalır mısınız, yoksa ‘tarafsızlığınızı’ yitirdiğiniz için güvenilir olmaktan çıkar mısınız? Ve asıl önemlisi: Sorumluluğunuz kime karşı? Çalıştığınız kuruma mı, ait olduğunuz ülkeye mi, yoksa haberinizin yaratacağı sonuçlardan etkilenecek insanlara mı?

………………………

Başkanını Tüm Adamları

Robert Redfort ile Dustin Hoffman…

Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki en önemli siyasi skandallardan biri olan Watergate’in ortaya çıkmasında kilit rol oynayan iki Washington Post gazetecisini konu alıyor. 

17 Haziran 1972… Nixon’ın da bir üyesi olduğu Cumhuriyetçi Parti’nin birkaç mensubu, seçimi kazanması beklenen Demokrat Partinin merkez binasına sızarak dinleme cinayeti yerleştirir. İki gazetecinin durumun farkında olması, Amerikan tarihinin en büyük skandallarından birini su yüzüne çıkaracaktır.

…………………..

Spotlight

Rachel McAdams. Mark Ruffalo. Liev Schreiber. Michael Keaton…

2015 yapımı bir dram filmi olan Spotlight gerçek olaylara dayanmakta. Tom McCarthy’nin yönettiği film, The Boston Globe gazetesinin araştırma birimini takip eder. Gazetenin araştırmacı gazetecileri, Katolik Kilisesi’nin Boston’daki rahiplerinin cinsel taciz skandalını ortaya çıkarmaya çalışır. Rahiplerin çocuklara yönelik cinsel istismarlarıyla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürüten ekip, olayların kilise tarafından örtbas edildiğini ve toplumun bu konuda bilgilendirilmediğini ortaya çıkartmaya çalışır. Film, araştırmacı gazetecilik etiği, kurumsal güçle mücadele ve doğrunun peşinde koşma temasını işler.

88. Akademi Ödülleri’ne altı adaylıkla giren Spotlight, en iyi film ve en iyi özgün senaryo dalında iki ödül aldı.

………………….

Citizenfour

Lily-Rose Depp, Nicholas Hoult, Bill Skarsgård…

ABD’li gazeteci ve belgesel yönetmeni Laura Poitras’ın yönettiği belgesel türündeki film gerçek kamera kayıtları ve  özel röportajlar içeriyor. Belgesel ABD Güvenlik Ajansı’nda ve CIA’de çalıştığı dönemlerde edindiği gizli belgeleri açığa çıkaran Edward Snowden’ın, ‘’citizenfour’’ takma adıyla yaptığı konuşmalar ve verdiği röportajlarla ilerliyor.

Gerçekleri ilk kez dünyayla buluşturan film, 2015’te En İyi Belgesel Film Oscarı ve BAFTA En İyi Belgesel Ödülü dahil olmak üzere 44 ödül almıştır.

………………….

Köstebek

Jack Nicholson, Leonardo DiCaprio , Matt Damon, Mark Wahlberg , Vera Farmiga…

Michael Mann’in imzasını taşıyan film, güçlü ve büyük bir sigara şirketinde çalışan Jeffrey Wigand’ın şirketin uygulamalarına ters düşen fikirlerinden dolayı şirketten kovulup firmanın sağlığa zararlı işlem ve politikalarını açığa çıkarmasıyla yaşananları konu almaktadır.

Oyuncu kadrosunda Russel Crowe, Al Pacino, Christopher Plummer gibi yıldız oyuncuların yer aldığı film 7 dalda Oscar’a aday olmuştur.

……………………

İyi Geceler ve İyi Şanslar

David Strathairn, George Clooney, Robert Downey Jr., Patricia Clarkson…

George Clooney’in hem yönettiği hem de David Strathairn, Jeff Daniels gibi oyuncularla oynadığı film, 1950’li yıllarda geçen bir dönem filmidir. 38 ödülü ve 6 dalda Oscar adaylığı bulunan film, dönemin ataştırmacı gazetecilerinden Edward Murrow’un siyasetçi Josep McCarthy’in sert politikalarına karşı gerçekleri açığa çıkarma çabasını anlatıyor.

………………..

The Post

Meryl Streep, Tom Hanks, Sarah Paulson… Yönetmenliğini ve yapımcılığını Steven Spielberg’in yaptığı filmde başrolü usta oyuncular Tom Hanks ve Meryl Streep paylaşıyor.

1971’de Washington Post tarafından ortaya çıkarılmasıyla büyük ses getirerek, Amerikan halkının Vietnam savaşına bakışını değiştiren, Pentagon Belgeleri’nin ortaya çıkarılma sürecini ve sonrasını konu alıyor.

ÇAĞDAŞ TUZLA

Exit mobile version