CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

*****

Hedefleri Erdoğan’a ömür boyu başkanlık yolunun açılması…

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen: “Savaş ve şiddet ortamının sona erdirilmesini önemli bulduklarını” belirterek; “Buna karşın, silahların susmasının tek başına Kürt sorununun çözümü anlamına gelmeyecek. Bütün bir toplumu baskı altına alarak, muhalefeti yargı operasyonlarıyla etkisizleştirilmeye çalışarak sürdürülmeye çalışılan, parlamentonun, yargının ve hatta seçimlerin göstermelik hale getirildiği bu mevcut tek adam rejimi içinde, Kürt sorunu da dahil demokratik çözümlerin gelişmesini beklemenin abesliği de ortadadır. AKP ve MHP bu süreci, kendi baskıcı iktidarlarını sürdürmek için bir fırsata çevirmeye çalışıyor. Hedeflerinin Erdoğan’a ömür boyu başkanlık yolunun açılması olduğunu açıkça ilan ediyorlar” dedi.

*****

‘Bop’u hayata geçirecekler’

Türkiye, bölge ve dünyadaki karmaşık ortamda Öcalan’ın yaptığı çağrının siyasal ve örgütsel karşılığının ne olduğunu yakından izleyeceğiz. Barış için, Türk-Kürt kardeşliği için, demokratik toplum için, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele için, halkların birliği için, vatan cumhuriyet emek için söz değil eylem!

*****

‘Yeni Osmanlıcılık yeniden önümüze konuldu’

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, çatışmaların sonlanmasına karşı çıkmanın kabul edilebilir olmadığını öte yandan sürecin içeriğine odaklanılması gerektiğini belirtti.

“ Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla kamuoyuna yansıyan sürecin iki tane boyutu var, bir tanesi Türkiye’de insanların özellikle etnik temelde birbirine düştüğü yurttaşlarımızın yaşamını yitirdiği bir sürecin sonlanması; çatışmaların sonlanması. Kimileri silah bırakma diyor kimileri barış diyor. Bunda olumluluk olduğunu söylememiz gerekiyor. İşin bu kısmına karşı çıkmak bizim açımızdan kabul edilebilir bir şey değil. Dolayısıyla işin bu kısmı iyi ama bir de içeriğe bakmak gerekir.”

‘Yeni Osmanlıcılık yeniden önümüze konuldu’

Kemal Okuyan, daha önce de benzer açıklamalarla gündeme getirilen “Yeni Osmanlıcı bir sürecin” yeniden hazırlandığına dikkat çekerek bu sürecin Türkiye’de gerçek bir kardeşliği sağlayamayacağına işaret etti:

Öcalan’ın mektubundaki ifadelere değinerek Osmanlıcı tezlerin iki tarafça da işlendiğini ve “İslam kardeşliği” vurgusunun yapıldığını ifade eden Okuyan, “Türkiye’nin toplumsal sorununu dinle çözmeye kalkmanın Türkiye’deki sonuçlarını tahmin etmek dahi mümkün değil. Çok ağır sonuçları olur” dedi.

Bize göre Kürt sorunu sınıfsal bir sorunudur. Kürt halkının sınıfsal eşitsizlikleridir, yaşadığı işsizliktir, yoksulluktur. Türkler de aynısını yaşıyorlar.

*****

Kürt sorununun ve çatışmaların tarihi sorumluluğu reel sosyalizme ve Türkiye’nin Cumhuriyet devrimine yükleniyor.

Devrim Hareketi Sözcüsü Ercan Bölükbaşı: Açıklamanın ardından ayrı bir notun sözlü olarak iletilmesinden hareketle, söz konusu metnin “AKP, MHP ve Öcalan’ın mutabakatı” olduğunu söyledi. Metindeki tarih okumasının “oldukça zıt ve gerici bir içeriğinin” olduğunu belirterek; “Kürt sorununun ve çatışmaların tarihi sorumluluğu reel sosyalizme ve Türkiye’nin Cumhuriyet devrimine yükleniyor. Bu durumda, AKP iktidarının Cumhuriyet düşmanı karşı devrimci rolü ve reel sosyalizmin ortadan kalkmış olması olumlu görülüyor, çözümün zemini olarak ilan ediliyor. Dolayısıyla sürecin yaslandığı zemin gerici bir zemindir. Bu zeminden barış, demokratikleşme beklemek bize göre gerçekçi olmaz” dedi.

*****

Türk ve Kürt emekçilerinin birliği ve kardeşliği sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı mücadeleyle mümkün”

TKH Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılıçer: adı konmayan bu süreçte “yeni anayasa” ve “BOP”un hesabının yapıldığını vurgulayarak; “Bugün sanki bir demokratik süreç ortaya çıkacakmış gibi bir beklentiye kimse kapılmasın. Her türlü muhalefetin susturulduğu, aydınların sindirildiği ve korku iklimi yaratarak hukuku bir sopa olarak kullanarak istibdat rejiminden ve hele hele gerici-faşist bir iktidardan demokrasi beklemek ne kadar mümkün? Hesaplar başka çünkü. Erdoğan’ın heybesindeki turpları tek tek çıkaracaklar. Türk ve Kürt emekçilerinin birliği ve kardeşliği sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı mücadeleyle mümkün” dedi.

*****

“Bu süreci ABD yönetiyor. Eninde, sonunda Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirecekler.

HKP Genel Başkanı Nurullah Efe Ankut ise ; “Turpların büyüğü heybede; alıştıra alıştıra çıkaracaklar” diyerek şu ifadeleri kullandı: “Bu süreci ABD yönetiyor. Eninde, sonunda Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirecekler. Türkiye, bölgenin en sağlam devleti, halkı da en dirençli halkı. Kolay bir iş olamayacak. Genelkurmay’ın üstünü ne kadar tutsalar da tabanda Mustafa Kemal’in askerlerinin olduğunu gördük. Bu nedenle umudumuzu korumalıyız. Açık ve kesin gerçek bu. İnkâr edenler Amerikan devşirmesidir, Amerikan hizmetkârıdır.”

*****

TKP Merkez Komitesi’nin Öcalan’ın Mektubuna Dair Açıklaması

Türkiye Komünist Partisi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla ivme kazanan, Suriye’de bir dizi ülke tarafından desteklenen cihatçı HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle boyutlanan ve Öcalan’ın yolladığı yazılı çağrı ile yeni bir aşamaya geçen süreci yakından takip etmekte, partimizin yetkili kurulları konuyu bütün boyutlarıyla değerlendirmektedir. Bugün gelinen aşamada bu değerlendirmelerin bir bölümünü kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duyuyoruz:

TKP geçmişte olduğu gibi bugün de Yeni Osmanlıcı bir perspektifle Türkiye’nin bölgesel iddialarını artırmaya çalışmasının büyük maliyetleri olacağı konusunda halkımızı uyarmaktadır

1. Türkiye’de yurttaşlarımızın etnik kökenleri nedeniyle birbirinden uzaklaşmasına, kanlı bir hesaplaşmanın içine sürüklenmesine, emekçi halkın bölünmesine, sorunların gerçek çözümünden uzaklaşmasına neden olan çatışmaların sona ermesi, kullanılan ifadeyle “silahların susması” karşı çıkılması mümkün olmayan bir gelişmedir. TKP bu doğrultuda yapılan çağrılara, varılan ya da varılacak anlaşmalara olumlu bir anlam yüklemektedir.

2. Bununla birlikte, asıl üzerinde durulması gereken, işlemekte olan sürecin hedefleri, zemini ve araçlarıdır. Bugüne kadar süreçle ilgili tarafların açıklamaları, aldıkları tutum ve sahadaki gözlemlerimizden çıkardığımız sonuç, kimi çevrelerin iyimserliğini paylaşmamızı engellemektedir.

3. Her şeyden önce, bu sürecin öznesinin Türkler ve Kürtler olduğu iddiası doğru değildir. Süreçte söz sahibi olanlar, siyasi iktidar ya da Cumhur İttifakı ile, feshedilmesi için çağrı yapılan PKK ve bağlı oluşumlardır. Sınıfsal, ideolojik ve siyasal tercihlerle yürütülmekte olan bir süreç, bütün Türkleri ve Kürtleri içine alamaz. Bu bağlamda, özellikle iktidar çevrelerinde dile getirilen “Türk-Kürt kardeşliği” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır.

4. Bundan on yıl kadar önce de dillendirilen “Türkler ve Kürtler ittifak yaparsa Türkiye bölgenin en önemli gücü olur” tezi, bugün sürecin muhatabı olan taraflarca yine gündeme getiriliyor. Türkiye’nin sorunları, bölgesel rekabet ve çatışmalarda hamle yaparak çözülmez, tersine yeni sorunlar üretilir. TKP geçmişte olduğu gibi bugün de Yeni Osmanlıcı bir perspektifle Türkiye’nin bölgesel iddialarını artırmaya çalışmasının büyük maliyetleri olacağı konusunda halkımızı uyarmaktadır. Aylardır kimi yayın organlarında açık bir biçimde savunulan yayılmacı, fetihçi stratejilerin ülkemiz ve halkımız için yıkımdan başka sonuç vermeyeceği ortadadır. Sınırlarımızın ötesinde hak iddia etmek yerine kendi topraklarımızda bağımsız, egemen, refah içinde bir ülke yaratmalı, yurttaşlarımızın eşitlik içinde özgürce yaşamasını sağlamalıyız.

5. Bağlantılı olarak, Türkiye’de “demokrasi ve kardeşlik”i dinsel bir zeminde tesis etme arayışları da son derece tehlikelidir. Kamusal alanda hiçbir sorun dinsel referanslarla çözülemez. Tersine, bugün Türkiye’de sorunların bir bölümü laikliğin ayaklar altına alınmasından ve tarikatların tıpkı holdingler gibi memleketin kanını emmesinden kaynaklanmaktadır. Partimiz inanç ve ibadet özgürlüğünün dokunulmaz bir insan hakkı olduğunu vurgularken dinin siyaset ve devlet işlerinin dışına çıkarılması gerektiğini tekrar belirtme ihtiyacı duymaktadır.

6. İktidar çevrelerinden gelen, sürecin Türkiye’de demokrasinin büyük bir kazanımı olduğuna ilişkin iddiaları da şaşkınlıkla izliyoruz. Bugün Türkiye’ye baktığımızda gördüğümüz, derin bir yoksulluk ve muazzam bir toplumsal eşitsizliğin hüküm sürdüğü, adalet duygusunun tamamen yok olduğu, zorbalığın ve kuralsızlığın kural hâline geldiğidir.

7. Öcalan’ın açıklamasında ima edildiğinin ve yine iktidara yakın çevrelerin sık sık ileri sürdüğünün tersine, PKK Marksist bir örgüt değildir. Milliyetçi temellerde şekillenen bu örgütün kendini feshetmesinin gündemde olduğu bir sırada, iktidarın, geçmişin sorumluluğunu devrimcilere ve sosyalizme atma uyanıklığına kayıtsız kalmayacağız. Liberalizmle iç içe geçmiş bir milliyetçilikle, ABD ya da İsrail ile müttefiklikle Marksizm hiçbir biçimde bağdaşmaz.

8. Türkiye Komünist Partisi, bu ülkede ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin kardeşliğini emperyalizme, sömürüye, holding ve tarikat düzenine karşı mücadeleyle sağlamak konusunda kararlıdır. Türk, Kürt, hangi kökenden olursa olsun, bu ülkenin zenginliklerinden mahrum bırakılmış büyük çoğunluğunun birliğine, bin yıl öncesine dönük hamasi atıflarla değil, bugünün gerçekleriyle ulaşacağız.

TKP Merkez Komite

************

Bir yandan toplum sindirilmek istenmekte, diğer yandan Kürt emekçilerinin “yeni anayasa” aracılığı ile gerici ve emek düşmanı rejime onay vermeleri ve eklemlenmeleri hedeflenmektedir.

Altı aya yakın süredir ülkenin gündeminde yer alan ve Kürt sorunu bağlantılı “yeni süreç” geçtiğimiz gün yapılan açıklama ile yeni bir boyut kazanmıştır.

Bu bağlamda, gerici faşist AKP – MHP iktidarının gündeme getirdiği ve “Terörsüz Türkiye” adı verilen, topluma “barış, açılım, çözüm” gibi kavramlarla sunulan süreç üzerinden yapılan “bazı hesapların” gözden kaçırılmaması önem taşımaktadır. 

Bu hesaplardan birincisi, 2017 yılında Anayasa değişikliği ile hayata geçirilen tek adam rejiminin tescillenmesi anlamına gelecek olan yeni Anayasa ve Erdoğan’ın ömür boyu başkanlığı için AKP iktidarının destek arayışıdır. Abdullah Öcalan’ın açıklamasına paralel olarak AKP’li Binali Yıldırım’ın “vatandaşlık tanımı ve adem-i merkeziyetçilik” konuları ile ilgili yaptığı açıklama bunun önemli bir belirteci olarak görülmelidir.

Bir diğer hesap ise, Suriye’nin parçalanmasından ve emperyalizm ile iş birliğinden medet umma siyasetidir. Bugün ABD-İsrail ve Türkiye’nin ortak yönelimi üzerinden Suriye’de HTŞ’nin yönetimi alması, Suriye’nin güneyinde İsrail’in borusunun ötmesi ve Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli Kürt bölgesel yönetiminin kurulması BOP’un güncellenmiş halidir. Kürt siyasi hareketi emperyalizm ile iş birliği halinde Suriye’nin kuzeyinde yeni bir yönetim kurmaya çalışırken, AKP iktidarı ise bu denkleme Kürt kartıyla ortak olup pazarlık yapmaya çalışmaktadır. Ancak varılacak noktanın şimdiden bir “Amerikan barışı” olarak nitelenmesinde sakınca bulunmamaktadır. 

“Amerikan barışı”nın Kürt sorunu üzerinden yaşanan çatışmalı halin sulhe bağlanması olarak yorumlanması eksikli bir anlayış olacaktır. Emperyalizmin ve İsrail’in Ortadoğu’da attığı adımlara tüm öznelerin uyumlu hale getirilmesi, Amerikan barışının tanımı olarak görülmelidir. Türkiye’de NATO’cu sermaye devletinden Kürt siyasi hareketine, Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminden HTŞ’sine kadar tüm güçler bu anlamıyla hizaya getirilmek istenmektedir.

Kürt sorununda demokratik çözüm adına, PKK’nin feshi ve silah bırakması olarak ortaya atılan süreç bu dinamikler üzerinden okunduğunda anlam kazanacaktır.

Dolayısıyla, Türkiye’de sermaye diktatörlüğünün tescili, Ortadoğu’da ise emperyalist siyonist çizginin tahkimatı adına yürüyen bu sürecin gerek Ortadoğu’daki emekçi halklar gerekse ülkemiz emekçileri için kurtuluş getireceği beklentisinin altı boştur.

Barış ve demokrasi kavramları ise bu süreçte iğdiş edilmektedir. Biz komünistler, Kürt sorununun çözümünde çatışmasız bir ortam sağlanmasını, silahların susmasını, terör yöntemlerine son verilmesini, Kürt emekçilerinin kültürel ve demokratik haklarının kabul edilmesini, Türk ve Kürt emekçilerinin sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı birliğini ve ortak mücadelesini uzun yıllardır savunmakta ve sosyalizm programımızda yer vermekteyiz.

Kürt sorununun çözümü tam da emekçilerin, ilericilerin ve devrimcilerin tarihsel davasıdır. Kürt sorununda çözüm, Türkiye’de emekçi halkın kaderinden, Türkiye ve bölgedeki ilerici, devrimci ve anti-emperyalist mücadeleden ayrı ele alınamaz.

İşte tam da bu yüzden, bugün başta gerici sermaye düzeninin sahipleri ve bu düzene eklemlenme konusunda oldukça mesafe almış olan Kürt siyasi hareketi tarafından demokrasi ve barış adına dile getirilenler konusunda söylenmesi gerekenleri bir kez daha ifade etmek gerekli olmuştur.

Ülkemizde sadece son aylarda yaşananlara bakıldığında anayasayı, hukuku, insan haklarını, basın ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan, yurttaşların seçimler yoluyla ortaya koyduğu iradeyi gasp eden; ekonomik krizin ağır sonuçları altında ezilen halkımızın insanca yaşama hakkını hedef alan rejimin anti-demokratik uygulamaları net olarak görülecektir. Bir yandan toplum sindirilmek istenmekte, diğer yandan Kürt emekçilerinin “yeni anayasa” aracılığı ile gerici ve emek düşmanı rejime onay vermeleri ve eklemlenmeleri hedeflenmektedir.

Bu açıdan, tüm yaşananları emperyalizmi, kapitalist düzeni ve istibdat rejimini görmezden gelerek açıklamak doğru bir yaklaşım değildir.  “Barış ve demokrasi” adına ne olursa olsun kapitalist sistemle, sermaye düzeniyle, istibdat rejimiyle, emperyalizmle ve Türkiye sağıyla uzlaşma istenmektedir.

Türkiye’nin gündeminde büyük eşitsizlikler, sömürü, yoksulluk, laikliğin tasfiyesi, emperyalizmin bölgede attığı adımların ülkemizdeki yansımaları ve elbette Kürt sorunu vardır. 

Türkiye toplumu bugün istibdat rejimi tarafından teslim alınmaya çalışılıyor. Tüm siyasal mekanizmalar bunun için devrededir. “Türkiye Yüzyılı” söylemi adı altında gerici faşist bir rejim yerine oturtulmaya çalışılırken, herkesin bu sürece kayıtsız şartsız destek olması istenmektedir. Buna da demokratikleşme deniyor.

Oysaki başka bir düşünce, başka bir yol, başka bir arayış mümkündür. Kürt ve Türk emekçilerinin birliği ve kurtuluşu için, demokrasi ve barışın gerçek temellerini atılacağı bir rejim için Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını sosyalizm ile taçlandırma mücadelesini yükseltelim!

Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komitesi, 2 Mart 2025

*****************

EMEP: Türk ve Kürt emekçilerinin birleşik mücadelesini ilerletmek için çalışacağız!

Emek Partisi’nin, Öcalan’ın çağrısı ile ilgili yaptığı açıklamada: “Partimiz, Türk ve Kürt halkının eşit koşullarda, bir arada yaşaması; hak ve özgürlüklerin kazanılması için her milliyetten işçi sınıfı ve emekçilerinin birleşik mücadelesini ilerletmek üzere çalışmaya devam edecektir.” denildi.

Emek Partisi (EMEP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) güncel gelişmeleri, Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve süren tartışmalara ilişkin açıklama yayımladı.

Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakının Abdullah Öcalan’nın PKK’nin tüm gruplarına silah bırakma ve bir kongre toplayarak örgütü feshetme çağrısını Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir somut adım atmadan, irtifa kaybını telafi etmek ve güç toplamak için kullanmayı amaçladığı ifade edildi.

İktidarın “Ortadoğu’daki kaos” diyerek “iç cepheyi güçlendirme” çağrısı yaptığı hatırlatılan açıklamada “Sömürülen ve ezilen halk kesimlerine karşı kurulan iç cephe siyaseti ile insanca çalışma ve yaşama koşullarına, demokratik haklara ve özgürlüklere ilişkin talepleri bastırmak, bu uğurdaki mücadelenin büyümesini engellemek, iktidarını sürdürmek vb. amaçlar için ekonomi, iç ve dış politika alanındaki saldırganlığın artacağı açıktır. Ancak bu politikalara ve tek adam rejimine karşı mücadelenin iç dinamikleri de gelişmektedir.” denildi. 

Öcalan’ın çağrısının, Türk ve Kürt işçi sınıfı ve emekçilerinin birleşik mücadelesinin gelişme olanaklarını artırması bakımından önem taşıdığına işaret edilen açıklamada “Kürt sorununa ilişkin acil demokratik taleplerin savunulması ve kazanılması mücadelesi yeni dönemde yeni bir zeminde sürecektir. Tek adam yönetimi tarafından sürekli canlı tutulmak istenen beklenti ve belirsizlik koşulları, emek ve demokrasi güçleri ve onun bir parçası olan Kürt siyasi hareketi tarafından demokratik haklar mücadelesi ilerletildiği oranda değişecektir.” ifadelerine yer verildi.

Açıklamanın tamamı şöyle:

“Bilindiği gibi Abdullah Öcalan, PKK’nin tüm gruplarına silah bırakma ve bir kongre toplayarak örgütü feshetme çağrısı yapmıştır. Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı yapılan bu çağrıyı, Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir somut adım atmadan, önemli bir eşiğin aşılmasının dayanağı olarak değerlendiriyor. 

Ancak bir yandan DEM Parti belediyelerine ve CHP’nin Kent Uzlaşısı ile kazandığı belediyelere kayyım atmaya devam edilmesi, diğer yandan HDK operasyonu yapılıp, bu operasyonların süreceğinin işaretlerinin verilmesi, saray iktidarının Kürt sorununa bakış açısında herhangi bir değişiklik olmadığını da gösteriyor. Kürt halkının taleplerine kulaklarını tıkayan tek adam iktidarı, silahların bırakılması ve örgütün feshi çağrısını, iktidarının irtifa kaybını telafi etmek ve güç toplamak için kullanmayı amaçlıyor. 

Son zamanlarda Ortadoğu’da ve ülke içinde önemli değişiklikler yaşanmaktadır. Ortadoğu’da paylaşım kavgasına tutuşan ve sonuçta yıllar süren kapışmalardan sonra Esad’ın devrilmesi ve cihatçı bir örgüt liderinin Suriye’ye ‘kayyım’ olarak atanması konusunda uzlaşan emperyalist güçler, bölgedeki Kürt oluşumunun akıbetini de belirsizleştirdiler. Suriye’nin yeniden inşasında ve siyasal düzeninde inisiyatif almak isteyen Türkiye yönetenleri için buradaki Kürt oluşumunun dağıtılması veya en azından hamiliğinin üstlenilmesi yüksek bir beklenti ve çaba konusu oluyor.

‘Tepkileri baskıların dozunu artırarak sindirmeye çalışıyor’

Ancak hem emperyalist güçler tarafından Ortadoğu’daki kaosa çekilen hem de kendisi bu kaostan yararlanmak isteyen tek adam yönetimi, ülke içiresinde ise yakın geçmişe kadar koruyabildiği mevzisinde kalmakta zorlanıyor. Bir yandan, yüksek enflasyon, düşük ücretler, mutlak yoksullaşma ve artan işsizliğin günden güne büyüttüğü tepkiyi baskıların dozunu artırarak sindirmeye çalışıyor. Diğer yandan ise toplumsal güçleri yeniden saflaştırmaya, birbirleriyle ilişkilerini şekillendirmeye ve nihayet iktidara biat eden kesimleri genişletmeye çalışarak yol alıyor.

‘Kürt siyasi partisiyle ittifak yapan güçler zayıflatılmak isteniyor’

Ortadoğu’daki kaosun Türkiye için yol açacağı tehlikelere işaret ederek ‘iç cepheyi güçlendirme’ çağrısı yapan iktidarın asıl güçlendirmek istediği tek adam yönetimi etrafındaki biat çemberidir. Bunun için kendi karşısındaki muhalefeti bölmek, bir kısmını kendisine bağlamak, işçi sınıfı ve halk mücadelelerini bastırmak için elinden geleni yapıyor. Seçimlerde veya mücadele alanlarında Kürt siyasi partisiyle açık ya da örtülü ittifak yapan siyasi ve toplumsal güçlerin dağıtılması, bölünmesi ve zayıflatılması da bu sürecin başlıca yönelimleri arasındadır.

Ancak Türk işçi ve emekçileriyle birlikte aynı yoksulluk, işsizlik ve açlık tehdidi altında olan Kürt emekçilerini birbirine yakınlaştıran nesnel koşullar, bugün tek adam yönetiminin seçim matematiği hesaplarından, siyasal mühendislik çabalarından ve baskılarından daha güçlü bir biçimde gelişiyor. Bu da seçimlere kurgusal bir iç cephe ile gitmek isteyen tek adam yönetimini alttan alta eritiyor.

Sömürülen ve ezilen halk kesimlerine karşı kurulan iç cephe siyaseti ile insanca çalışma ve yaşama koşullarına, demokratik haklara ve özgürlüklere ilişkin talepleri bastırmak, bu uğurdaki mücadelenin büyümesini engellemek, iktidarını sürdürmek vb. amaçlar için ekonomi, iç ve dış politika alanındaki saldırganlığın artacağı açıktır. Ancak bu politikalara ve tek adam rejimine karşı mücadelenin iç dinamikleri de gelişmektedir.

‘İşçi sınıfının birleşik mücadelesinin gelişme olanaklarını artıracaktır’

Partimiz; 50 yıldır kesintisiz süren; kimi zaman “düşük yoğunluklu savaş” boyutuna ulaşan, sayısız insanın ölümüne ve acılara yol açan uzun bir silahlı çatışma döneminin bitişini simgeleyen Öcalan’ın çağrısının, Türk ve Kürt işçi sınıfı ve emekçilerinin birleşik mücadelesinin gelişme olanaklarını artırması bakımından önem taşıdığına işaret ediyor. 

Kürt sorununa ilişkin acil demokratik taleplerin savunulması ve kazanılması mücadelesi yeni dönemde yeni bir zeminde sürecektir. Tek adam yönetimi tarafından sürekli canlı tutulmak istenen beklenti ve belirsizlik koşulları, emek ve demokrasi güçleri ve onun bir parçası olan Kürt siyasi hareketi tarafından demokratik haklar mücadelesi ilerletildiği oranda değişecektir. 

Partimiz, Türk ve Kürt halkının eşit koşullarda, bir arada yaşaması; hak ve özgürlüklerin kazanılması için her milliyetten işçi sınıfı ve emekçilerinin birleşik mücadelesini ilerletmek üzere çalışmaya devam edecektir.”

Emek Partisi (EMEP) Merkez Yürütme Kurulu

*************

Türk-Kürt kardeşliği için, demokratik toplum için, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele için, halkların birliği için, vatan cumhuriyet emek için söz değil eylem!

Abdullah Öcalan bugün (27 Şubat 2025) İmralı’ya giden DEM heyeti aracılığıyla yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nda, PKK’nın kongresini toplayarak silah bırakmasını ve kendini feshetmesini istedi.

PKK’yı “Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı isyan ve şiddet hareketi” olarak tanımlayan Öcalan’a göre, PKK’nın “aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan, ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”

Türklerin ve Kürtlerin bin yılı aşan tarih boyunca “varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan hep bir ittifak içinde kalmayı” zorunlu gördüklerini belirten Öcalan, “kapitalist modernite”nin son iki yüz yıldır bu ittifakı parçalamayı esas gaye edindiğini vurguladı.

PKK’nın “anlam yoksunluğuna” uğradığını ve “ömrünü benzerleri gibi tamamladığını” savunan Öcalan, barış, ortak yaşam ve demokratik toplum çağrısında bulundu.

Devlet Bahçeli’nin “çağrı”sına, Cumhurbaşkanının “iradesi”ne ve diğer siyasi partilerin Bahçeli’nin çağrısına dönük “olumlu yaklaşımı”na değinen Öcalan, demokrasi dışı bir yol olmadığını, demokratik uzlaşmanın temel yöntem olduğunu belirtti ve Cumhuriyetin “demokrasiyle taçlandırılması”nı istedi.

Türkiye, bölge ve dünyadaki karmaşık ortamda Öcalan’ın yaptığı çağrının siyasal ve örgütsel karşılığının ne olduğunu yakından izleyeceğiz. Barış için, Türk-Kürt kardeşliği için, demokratik toplum için, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele için, halkların birliği için, vatan cumhuriyet emek için söz değil eylem!

Abdullah Öcalan bugün (27 Şubat 2025) İmralı’ya giden DEM heyeti aracılığıyla yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nda, PKK’nın kongresini toplayarak silah bırakmasını ve kendini feshetmesini istedi.

PKK’yı “Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı isyan ve şiddet hareketi” olarak tanımlayan Öcalan’a göre, PKK’nın “aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan, ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”

Türklerin ve Kürtlerin bin yılı aşan tarih boyunca “varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan hep bir ittifak içinde kalmayı” zorunlu gördüklerini belirten Öcalan, “kapitalist modernite”nin son iki yüz yıldır bu ittifakı parçalamayı esas gaye edindiğini vurguladı.

PKK’nın “anlam yoksunluğuna” uğradığını ve “ömrünü benzerleri gibi tamamladığını” savunan Öcalan, barış, ortak yaşam ve demokratik toplum çağrısında bulundu.

Devlet Bahçeli’nin “çağrı”sına, Cumhurbaşkanının “iradesi”ne ve diğer siyasi partilerin Bahçeli’nin çağrısına dönük “olumlu yaklaşımı”na değinen Öcalan, demokrasi dışı bir yol olmadığını, demokratik uzlaşmanın temel yöntem olduğunu belirtti ve Cumhuriyetin “demokrasiyle taçlandırılması”nı istedi.

Türkiye, bölge ve dünyadaki karmaşık ortamda Öcalan’ın yaptığı çağrının siyasal ve örgütsel karşılığının ne olduğunu yakından izleyeceğiz. Barış için, Türk-Kürt kardeşliği için, demokratik toplum için, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele için, halkların birliği için, vatan cumhuriyet emek için söz değil eylem!

Exit mobile version