Atatürk Görseli
CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

Mustafa Gönül

Özel Gebze İlköğretim Okul Müdürü

Bir Rehberin Anı Günlüğü

14-16 Mayıs tarihleri arası öğrencilerim, veliler ve öğretmenlerimle birlikte, ben de bir ömür iz bırakacak olan bir geziye katıldım.

Bu yazımı, gezi boyunca rehberlerimizden aldığım çok özel ve de çarpıcı örneği ayırmaya, bunu aldığım çok özel ve de çarpıcı örneği ayırmaya, bunu aldığım çok özel bir çerçevede sizlerle paylaşmaya vesile ettim ve sevgili Çağdaş Tuzla okurlarıyla paylaşmaya vesile ettim.

Türkiye 1. Dünya Savaşı’nın ardından Kurtuluş Savaşı’nı verip, Misak-ı Milli sınırlarını çizdikten 25 yıl sonra 2. Dünya Savaşı’na yakalandı. Uzak doğuda bir savaş, nükleer bombalar patladı. Yeryüzünde hiç bir ülkenin yaşamadığı, görmediği yıkım ve acılarla karşılaştı insan. Ama bizim yaşadıklarımız başka idi. Ülkelere atılan bombalar her şeyi yok etti. Ancak biz o dönem 25 yıl içinde mucizevi adımlar atarak, yoktan var etmiş bir millet olarak bu büyük felaketten etkilenmedik.

Yakın bir tarihte bir grup Japon iş adamı ve siyasetçisi Türkiye’ye gelir. Adı bende saklı devlet Başbakanını ve Cumhurbaşkanını ziyaret ederler. Bu ziyaret sadece karşılıklı ticari bir ziyaret değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve tarihi konuların da paylaşıldığıdır. Heyet 1. Dünya Savaşı sonrasını, Kurtuluş Savaşı’nı ve tüm dünyaya büyük bir savunma savaşı örneği veren Çanakkale Savaşı’nı merak eder. İnceleme yapar, savaşın izlerini yerinde görmek ister. Bizim yetkililer Japon heyetine bu kutsal toprakları karış karış gezdirir. Günün yorgunluğunu gidermek üzere sahilde oturuyor kahveler içerken, Türk heyetinden bir yetkili, Japon yetkiliye “Siz kalkınmada bu mucizeyi nasıl gerçekleştirdiniz?” diye sorar. Japon yetkili: “Biz ana sınıfından itibaren çocuklarımıza en ileri teknolojilerimizi gösterip, bizden çok çalışarak bunları gerçekleştirdik. Sizler daha çok çalışarak, çok daha gelişimlerinizi yapmalısınız deriz. Ardından Hiroşima’ya götürür çalışmazsanız böyle yok olursunuz deriz. Onların duygularını kamçılarız.”

Bunun üzerine Türk yetkili “Ama bizim bir Hiroşima’mız yok” deyince Japon yetkilinin verdiği yanıt, Çanakkale rüzgarından çok daha sert bir tokat gibi Türk heyetinin yüzünde akseder:
“Maalesef bizim de bir Çanakkalemiz yok!”

Gezi boyunca rehberimizi ve geziye katılan halkımızı gözlemliyorum. Rehber anlatıyor, anlatıyordu. Bu onların emek kapısıydı, ama bizimkiler ne yapıyordu? Birkaç meraklı dinleyicinin dışında, çoğunluk sadece boş gözlerle bakıyor, resim çekiyordu, anıta bakıp görmüyor, hissedemiyorlardı. Orada bir kitabın üzerinde yazı gerçeği yüzümüze kocaman bir tokat gibi haykırıyordu:

“Dur yolcu
Bilmeden gelip bastığın bu toprak
Bir devrin battığı yerdir
Eğil de kulak ver
Bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.”

Exit mobile version