CUMHURİYETİMİZİN 101. YILI KUTLU OLSUN!

Gazetemize yazılarıyla katkıda bulunan Zafer Aydın’ın ‘Bir Politik Talep Olarak Asgari Ücret’ başlıklı bu yazısı bugün de güncelliğini, önemini ve anlamını korumaktadır. Birgün gazetesinin Pazar ekinde 16 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

2019 yılı için uygulanacak asgari ücreti belirlemek üzere işçi, işveren ve devlet temsilcileri görüşmelere başladı. Gıda harcamaları, yoksulluk sınırı, patates, soğan fiyatları ile asgari ücretin yetersizliğini anlatan Türk-İş, bu kez heyetine dâhil ettiği bir asgari ücretlinin ağzından dert anlatıyor. Asgari ücretle yaşamak zorunda kalan bir işçinin, onu bu şartlara mahkûm edenlerin yüzüne, yaşadığı ıstırabı anlatması önemli. Rakamlar, veriler yerine, bir insan hikâyesi ile muradını ortaya koymak isabetli. Ancak burada şu soruyu sormamız gerekiyor, asgari ücrette esas sorun bu mu?

Yani, işçileri düşük asgari ücretle çalışmaya mahkûm eden hükümet bürokratlarının ve işveren temsilcilerinin vicdanlarına seslenerek, asgari ücret konusunda iyileştirme sağlanabilir mi? Piyasaya büyük bir itikatla bağlı olan, “piyasa şartları” gibi her derde deva bir ebegümecini çiğneyerek, işçi ölümlerini bile normalleştiren sermaye ve hükümet temsilcileri için işçinin geçim şartlarının, piyasa şartlarından önce gelmesi mümkün mü? Ya da bütün bu soruları unutup, tek bir soru ile yetinelim; Arkasında yığılmış bir güç olmadan müzakere masasında herhangi bir sözün ikna kabiliyeti olabilir mi?

Asgari ücretin belirlendiği her dönemde aynı şeyleri konuşuyormuş duygusu içinde tekrarlamak gerekir ki, asgari ücretin belirlenmesi tespit yöntemi nedeniyle kötü bir orta oyunudur. Beş işçi, beş işveren, beş hükümet temsilcisinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, genellikle işveren ve hükümet temsilcilerinin oylarıyla karar almaktadır. İşçi kesimi adına en çok üyeye sahip konfederasyon olması nedeniyle Türk-İş’in katıldığı Komisyon, önüne konulan bilimsel raporları, verileri değil, rekabet faktörünü, piyasa şartlarını dikkate alarak karar veriyor. Bu kararlara Türk-İş tarafından yazılan muhalefet şerhleri de, tarihe düşülen notlar olarak raflardaki yerini alıyor.

Oysa asgari ücret, çalışma yaşamında, “gönül daha fazlasını isterdi ama bu kadar oldu” kayıtsızlığı ile geçiştirilemeyecek kilit bir yere sahip. Sadece asgari ücret ile çalışanları değil, bütün emekçileri ilgilendirmekte. Asgari ücreti düşük tutmak, baskılamak sendikal işyerlerinde toplu iş sözleşmelerinin de baskılanmasına yol açmakta. Düşük asgari ücret, toplu iş sözleşmesiyle ücreti artan işçinin, iş güvencesi üzerinde bir giyotin olarak sallanmakta. Bununla bağlı olarak da sendikal örgütlülüğe tehdit oluşturmakta. Öte yandan, yaratılan gelirin adaletsiz dağılımında da belirleyici faktörlerden biridir asgari ücret. Buradan hareketle demek mümkündür ki, asgari ücretin belirlenme öyküsü, yoksulluk sınırında yaşamanın, sendikasız güvencesiz çalışmanın da öyküsüdür.

Bu öykünün ters yüz edilmesinin iki yolundan birincisi, asgari ücret arttırılsın diye masaya otururken talebinin arkasına, örgütlü, örgütsüz bütün çalışanların gücünü seferber etmektir. Lafı dolandırmanın bir manası yok, işçinin gücünü seferber etmeden, uyarı eylemleriyle “sopanın ucunu” göstermeden asgari ücret için sahici bir pazarlık yürütmenin imkânı yok. Ne var ki, Komisyondaki işçi temsilcisi Türk-İş, uzun bir süredir, işçinin gücünü hissettirerek bir pazarlık yürütmeyi tercih etmiyor. Türk-İş bu yılda bir eylem planı yapmadan, sahip olduğu gücü harekete geçirmeden, hükümeti ve sermayeyi zorlayacağına dair bir işaret vermeden, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına gitti. Buna rağmen, Türk-İş Başkanının, Fransa’daki sarı gömleklilere atfen ayaküstü sarf ettiği bir cümleyi köpürterek, Türk-İş’e hiza verildi. Türk-İş Başkanının defansif bir dille ne kadar yanlış anlaşıldığını anlatmasının ardından, önce içinde sermaye temsilcilerinin olduğu örgütler, ardından Meclis Başkanı Binali Yıldırım, BBP Başkanı Mustafa Destici, AKP Genel Başkan Yardımcıları Türk-İş’i ziyaret ederek, Atalay’ın “milli ve yerli duruşuna” kefaletlerini deklere ettiler. Böylece Türk-İş’e “Sakın ha! Otur oturduğun yerde” mesajı verildi. Muhatabı da mesajı aldı ve asgari ücret tespit için sergilenen orta oyununda kendisine verilen rolün dışına çıkmayacağına dair sinyalleri ortaya koydu.

İkici yol ise, bütünsel politik bir perspektifle, asgari ücret tespit yönteminin değiştirilmesi, genel grev hakkıyla birlikte asgari ücretin ülke düzeyinde toplu iş sözleşmesi yoluyla belirlenmesi için, mücadeleyi gündeme almaktır. Asgari ücretin ulusal düzeyde toplu iş sözleşmesiyle belirlenmesinin Yunanistan, Belçika, Danimarka gibi ülkelerde örnekleri vardır.

Asgari ücretin ulusal düzeyde toplu iş sözleşmesi yoluyla belirlenmesi, emeğin örgütlü gücüyle sürece dâhil olmasına imkân yaratacaktır.

Emeğin, genel grev gücünü elinde tutarak yürüteceği müzakereden, asgari ücretin mevcut biçimde belirlenmesiyle kıyaslanamayacak bir düzeye ulaşması mümkündür. Dolaysıyla bu yolla belirlenmiş bir asgari ücret, toplu iş sözleşmelerinin düzeyini yükseltecek, iş güvencesini olumlu olarak etkileyecektir. Taşeron işçiliğin sermaye için cazibe olma özelliğini zayıflatacaktır.

Ulusal düzeyde toplu iş sözleşmesi yoluyla belirlenen asgari ücretten yararlanmak, sendika üyeliğinin artmasını da etkileyen bir işlev görecektir. Bilindiği gibi asgari ücretle çalışanların önemli kısmı, sendikasız, savunmasız. Ancak onlar adına ücret pazarlığını sendikalar yürütüyor. Ulusal düzeyde toplu sözleşme yoluyla belirlenme asgari ücretli ile sendikalar arasında bağ kurulmasına olanak yaratacaktır.

Asgari ücret “şu kadar olsun” demek gerekli bir talep, ama bunun için kitlesel mücadele önemli. Özellikle kriz koşullarında bu mücadele daha da büyük önem taşıyor. Ama bunu aşan bir yaklaşıma da ihtiyaç var. Asgari ücret yükseltilsin talebi, asgari ücret tespit yöntemi değiştirilsin talebiyle birlikte, daha da anlam kazanır. Çünkü asgari ücret tespit yöntemi, işçilerin, yaratılan değerden pay almalarının önündeki en önemli engeldir. Bu engelin kaldırılması, asgari ücretle ve asgari ücretin üzerinde bir ücretle çalışanların ortak paydasıdır. Bu ortak payda üzerinden bütüncül ve birleşik bir eylem hattının oluşturulması, hem sendikal hem de siyasal muhalefetin öncelikleri arasında yer almalıdır.

Exit mobile version