Subscribe to Updates
Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.
Yazar: Halil Özen

14/Nisan/1987, Aksaray’dan Beyazıt’a… 19/Mart/2025, Beyazıt’tan Aksaray’a oradan Saraçhane’ye Köklerimiz; Bir Çınar’ın Kökleri, Çok Derinlerde! İstanbul Üniversitesi ve Beyazıt Meydanı demokrasi mücadelesi tarihinde özel bir yere sahiptir. Nazım Hikmet ve Enver Gökçe’nin şiirini de yazdığı, polis kurşunu ile öldürülen Turan Emeksiz, o günün diktatörlük heveslisi Demokrat Parti Hükümeti tarafından kurulan, muhalefet ve basının faaliyetlerinin tahkik edilmesini amaçlayan komisyona karşı mücadelesini burada başlatmıştı. Turan emeksiz ve arkadaşları burada direndi. Burada şehit düştü. Nazım Turan Emeksiz için yazdığı ‘Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü’ şiirinde : “vurdular/ kurşun yarası / kızıl karanfil gibi açmış alnında / İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda./ Bir ölü yatacak / toprağa şıp şıp…
Tüm CHP’li belediyeleri bekleyen görev! Geçtiğimiz günlerde Çatalca Belediye Meclisi tarafından alınan kararla, sanatıyla milyonların kalbine dokunan, duruşuyla her zaman saygı uyandıran ve genç yaşta kaybettiğimiz sanatçı Volkan Konak’ın isminin bir caddeye verilmesi büyük yankı uyandırdı. Bu ismin Volkan Konak için “gebermiş” diyen hocanın çalıştığı müftülük binasının bulunduğu caddeye verilmesi kamuoyunun ayrıca takdirini topladı. Yapılan açıklamada: “kıymetli sanatçımız Volkan Konak’ın ismini Çatalca’mızda yaşatacağız. İlçemize hayırlı olmasını diliyor, tüm meclis üyelerimize teşekkür ediyoruz.” denildi. Çatalca Belediyesi Meclisi’nin aldığı bu karar; CHP’li diğer belediyeleri sorgulama zamanının geldiği gerçeğini de ortaya koydu. Özellikle uzun yıllar AKP yönetiminde kalıp, daha sonra CHP’ye geçen belediyeler,…
Leman Teyze yaptığı bir röportajında: “Ankara girişinde önümüzü çevirdiler, coplandık, gençler gözaltına alındı.”, Didar Şensoy’un ise (o gün meclisin önünde, ölümünden hemen önce): ” Meclise giderken gözaltına alınan çocuklarım ve gazeteciler serbest bırakılmazsa benim buradan ölüm çıkar.” diyerek sözünü ettikleri ‘gençlerden’, ‘çocuklarından’ biri de bendim. O yürüyüş de, İnsan Hakları Derneği’nin düzenlediği ‘Cezaevleri ile Dayanışma Yürüyüşü” idi. 12 Eylül Darbesi’nin hemen öncesi 1980’de, Haydarpaşa Lisesini bitirmiş; o muhatarılı günlerden sağ salim çıkarak Adalet Yüksek Okulu’na ‘girebilmiş’, orayı bitirdikten sonra da Marmara Üniversitesi Tarih bölümünü kazanmıştım. O yıllarda, Marmara Fen-Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci derneği temsilcisiydim. Cerrahpaşa Tıp ve İstanbul Edebiyat’ta okuyan Gökhan,…
Çağdaş Tuzla Gazetesi / Halil Özen Hicran’ın ölüm haberini Gazete Duvar’dan arkadaşım Sadık Güleç’den aldım. Hicran’la en son O, Yurt ve Aydınlık gazetelerinde çalışırken görüşüyorduk. Sonrasında irtibatımız kesildi. Ben de kendi derdime düştüğümden, dış dünyayla bağımı tümden koparmıştım. Bir kaç ay önce Çağdaş Tuzlayı yeniden yayınlama kararı verdiğimizde, Hicran’a ulaşmaya çalışmış ama başaramamıştım. Ne telefon ne de mail adresleri üzerinden… Hicran’ın ölüm haberi derinden üzdü beni. Henüz çok gençti. Ve arkasında bıraktığı kızı VEDA vardı. Yüzü, ailesinden yana zaten hiç gülmemişti. Şimdi de kızını arkada bırakıp hepimizle vedalaşıyordu. 2007 yılıydı. Tersanelerdeki iş cinayetlerinin katliama dönüştüğü günlerdi. Patronların gözünü kar hırsı bürümüş,…
BİTMEYEN ÖFKE… Tuzla’nın ilçe olmasıyla birlikte, o yıl yapılan seçimlerden AKP’nin öncülü olan RP’si adayı İdris Güllüce seçimi kazanarak Belediye Başkanı olduğunda; hiç unutmadığım ilk anım, o gece düzenledikleri yürüyüşe, içmeler köprüsü üzerindeki tanıklığım oldu. Yukarı Aydıntepe’ye doğru yürüyorlardı. ‘huşu’ içinde olması gerekenlerin görüntüleri, çılgınca bağırış çağırışları, bir seçim kazanmaktan çok öte, sanki bir savaş kazanmanın, bir fetih gerçekleştirmenin sevincini, ve ‘ötekilere’ yönelik öfkeyi resmediyordu. Bu tablo, bizi çok kötü günlerin beklediğinin habercisi gibiydi. Nitekim yanılmamışım. Yaşayıp gördük. Öyle de oldu. Yüzde 28 oyla iktidara gelenlerin, hiç bitmeyen öfkeleri, arsızlıkları ve aç gözlülüklerini doyurmak için yaptıkları talanlar tam 32 yıl…
Yıllar, yıllar sonra tekrar merhaba, (…) “Bakış açımız objektif. Aklımız duru. Yüreğimiz cesur. Çünkü ne yerel yönetimlere, ne herhangi bir partiye, ne bir iş adamına sırtımızı dayıyoruz. Aklımızı bulandıracak, bize at gözlüğü takacak, hiçbir angajmanımız yok. Hesabımız net; Tuzla’da yaşayan halkın yanındayız. Tarafız evet! Doğruya, haklıya tarafız. İnsanın yaşama, çalışma, barınma, sağlık, eğitim hakkına tarafız. Barışa tarafız. Bu haklarımıza gelebilecek her türlü saldırının karşı tarafındayız.” Tuzla’da bir işin ucundan tutan, taş üstüne taş koyanın yanındayız. Ama ellerindeki gücü nalıncı keseri gibi kullanarak Tuzla’yı bölüşen, halkı yok sayanların bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da karşısında olacağız. Bu gazete, insan haklarına…
Karanlıktan Aydınlığa… 1992 yılında, Tuzla’nın ilçe olmasıyla birlikte yapılan yerel seçimlerde, Tuzla’mızın üzerine zifiri bir karanlık çöktü. Siz bu zifiri karanlığın ilk yılında doğdunuz. Ve kendinizi buluncaya, etrafınızda neler olduğunu anlayıncaya kadar geçen sürede, doğal olarak; olup bitenden haberdar değildiniz. Tüm hayatınız bu karanlığın içerisinde geçti. Aynen benim oğlumun da olduğu gibi. Kendinizi bulduğunuzda siz de, bu karanlığa karşı mücadele etmeye karar verenlerden biri oldunuz. Tuzla’da yaşayan bizler de ilk günden beri tanık olduk ki; yerel iktidarı ele geçirenler, bir bütün olarak 32 yıllık iktidarları boyunca kin, nefret, öfke, talan, kıskançlık ve düşmanlıkla davrandılar; kendilerine benzemeyen, kendileri gibi düşünmeyip muhalif…