Toplumsal muhalefetin yükselişi, fabrikaların, okulların, toprağın işgal edilmesi, anti emperyalist gösteriler, Doğu Mitingleri, Personel Kanunu’nda yapılmak istenilen değişikliğe karşı polislerin bile iş bırakarak dahil olduğu direniş, Adalet Partisi (AP) iktidarını köşeye sıkıştırıyordu. İktidarın amacı örgütlenme özgürlüğünü, siyaset yapma hakkını daraltmak, toplumsal hareketlerin gelişmesini önlemekti. 15-16 Haziran günlerinde işçilerin direnişine yol açan yasal düzenleme de aynı zihniyetin ürünü ve bir anlamda “Anarşiye Paydos Kanunu”nun işçi sınıfı hareketine teşmil edilmesiydi.

Pankartın dili: Hakkımızı alıncaya kadar mücadele etmeğe hazır mıyız? (!968 yılında Derby Lastik Fabrikası)
#1.Gün
Hazırlayan: Zafer AYDIN
Türkiye işçi sınıfı, 1970 yılının 15-16 Haziran günlerinde İstanbul ve Kocaeli’de üretimi durduran onbinlerce işçi, sokakları doldurarak Cumhuriyet tarihinin o zamana kadarki en büyük işçi eylemine imza attı. 1976 DGM Direnişi, 1989 Bahar Eylemleri ve Gezi Direnişi ile birlikte 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde en kitlesel direnişlerden biri olarak kayıtlara giren eyleme, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü daraltan yasal düzenleme yol açmıştı. Yürürlükte olan 274 sayılı Sendikalar Kanunu’nun bazı maddelerinde yapılmak istenilen değişikliklerin esas amacı ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) önünü kesmek, gücünü kırmak, giderek tasfiye etmekti. Yapılan açıklamalarda “Türk-İş’ten başka konfederasyon kalmayacak” ifadesiyle bu niyet açık açık dile getiriliyordu. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Yapılmak istenilen düzenlemeye karşı ortaya konan irade, direnç, kelimenin tam anlamıyla taşları yerinden oynattı.
17 Haziran itibarıyla Türkiye başka bir güne uyandı. Eylemlerin yarattığı etki, ortaya koyduğu sonuçlar Türkiye’nin ilerleyen yıllarına da yansıdı. Sosyal ve siyasal süreçleri etkiledi, biçimlendirdi. 15-16 Haziran sınıfın mücadelesinde esinlendirici, yol gösterici bir özellik taşırken devlet ve sermaye katında ise “Komünizmin ayak sesleri” olarak algılanarak 12 Mart müdahalesi başta olmak üzere çeşitli hukuksuz girişimlere başvurulmasının sebepleri arsında yer aldı. Bu haliyle de 15-16 Haziran Direnişi sendikal harekette ve siyasette hem bir hatırlama ögesi hem de tartışma başlığı olarak ağırlığını koruyageldi. Bu dosya 2020 yılında Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan İşçilerin Haziranı 15-16 Haziran 1970 kitabından yola çıkılarak hazırlandı. Dosyada ayrıntılara çok girmeden, özet bilgilerle 15- 16 Haziran Direnişi’nin gelişimi, sonuçları ve yarattığı etkilere ayna tutmaya çalışacağız.

15-16 HAZİRAN 1970
Zafer Aydın
Ayrıntı Yayınları, 2020
15-16 HAZİRAN’A GİDERKEN TÜRKİYE
Kuşku yok ki 1960 ile 1980 arasındaki yıllar, Türkiye’nin en özgün dönemiydi. Toplumsal uyanış, aydınlanmanın, sınıf bilincinin, hak arama bilincinin gelişmesi, hak temelli mücadelelerin yaygınlaşması, politikleşme ve militanlaşma dönemin öne çıkan özellikleriydi. Bu olgularla biçimlenen toplumsal hareketler, 1965 seçimlerinde TİP’in parlamentoda temsili ile daha da güçlendi, bastığı zemini bir hayli genişletti. Elde edilen meşru demokratik zemin üzerinde işçiler, köylüler, gençler, kadınlar, Kürtler, kamu çalışanları dikkate değer bir örgütlenme ve mücadele pratiği sergilediler. Rejimden, düzenden duydukları rahatsızlıkları grev, boykot, kitlesel gösteri, işgal gibi eylemleriyle ortaya koydular. Toplumsal muhalefetin yükselişi, fabrikaların, okulların, toprağın işgal edilmesi, anti emperyalist gösteriler, Doğu Mitingleri, Personel Kanunu’nda yapılmak istenilen değişikliğe karşı polislerin bile iş bırakarak dahil olduğu direniş, Adalet Partisi (AP) iktidarını köşeye sıkıştırıyordu. Attıkları ilk adımlardan biri sol muhalefetin yani TİP’in parlamentoda temsilini sınırlayan seçim sistemi değişikliği oldu. Değişiklik sonucunda TİP, 1965 seçimlerinde aldığı oya yakın bir oy almasına rağmen 1969 seçimlerinde ancak 2 milletvekili ile temsil edildi. 1969 seçimlerinden bir kez daha galip çıkan AP, bu kez daha kapsamlı bir düzenleme yoluyla toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek üzere adımlar atma hazırlığı içine girdi. “Anarşiye Paydos Kanunu” diye duyurulan tedbirler çerçevesinde Bakanlar Kurulu, Cemiyetler Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Askerlik Kanunu gibi kanunlarda değişiklik ve cezai yaptırımların daha da artırılmasını öngörüyordu. Maksat örgütlenme özgürlüğünü, siyaset yapma hakkını daraltmak, toplumsal hareketlerin gelişmesini önlemekti. 15-16 Haziran günlerinde işçilerin direnişine yol açan yasal düzenleme de aynı zihniyetin ürünü ve bir anlamda “Anarşiye Paydos Kanunu”nun işçi sınıfı hareketine teşmil edilmesiydi.
İŞÇİ SINIFI MÜCADELESİNİN DEĞİŞEN ÇEHRESİ VE DİSK
Türk-İş içinde mazisi 1950’li yıllara uzanan anlayış farklılığı, 1967 yılında DİSK’in kuruluşu ile başka bir boyuta ulaştı. 13 Şubat 1967’de Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Gıda-İş ve Türk Maden-İş (Zonguldak) sendikaları İstanbul Valiliği’ne başvurarak DİSK’i kurdular. DİSK’in kuruluşu örgütsel olarak Türk-İş’ten anlayış olarak, güdümlü, vesayet altındaki sendikalardan, politik olarak da devletçi-milliyetçi yaklaşımlardan kopuştu. DİSK üyesi sendikalar sendikal mücadeleyi sınıf mücadelesinin içinde gören bir perspektifle verilenle yetinmek yerine, işçinin hakkı olanın peşine düşerek başarılı toplu iş sözleşmeleri imzaladı. İşçinin onurunu savunan eylem çizgisiyle de çalışanların işyerinde özne olarak kabul edilmesini sağladılar. DİSK ile birlikte sadece işçi sınıfı mücadelesinin çehresi değişmekle kalmadı, sendikaların misyonu da değişti. İşverenin sopası olarak çalışan sendikaların yerini işçinin söz ve karar sahibi olduğu örgütler aldı. DİSK izlediği çizgi ve misyonuyla işçilerin ilgisini çekmiş, sempatisini kazanmıştı.
DİSK’in etkinliğinin artmasıyla devlet ve sermayenin çalışma yaşamını kontrol altında tutma, işçi taleplerini baskılama sistematiği ciddi biçimde zayıflıyordu. Durumu yeniden kontrol altına almak üzere ilk adımlar işyerlerinde atıldı. İşyerinde işçinin tercihinin DİSK üyesi sendika olmasına rağmen işveren, sarı sendika ve devlet işbirliği içinde bu iradeyi yok sayan bir tezgah kuruldu. Üyelikte noter şartının gerekmediği o dönemde işveren uhdesinde olan çalışanlara ait bilgileri sarı sendikaya veriyordu. Sarı sendika da bu bilgileri kullanarak sahte üye fişi düzenliyordu. Devletin ilgili makamları da sahte üyeliklerle sarı sendikaları toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili ilan ediyordu. Organize edilen tezgaha karşı DİSK üyesi sendikaların yaptığı itirazlar ise ne bakanlıkta ne de yargıda bir karşılık buluyordu. İşçinin iradesine karşı kurulan tezgah, ancak fiili, meşru mücadele yoluyla bozulabilirdi. Öyle de oldu, DİSK üyesi sendikalar işçinin iradesinin tescil edilmesini, işyeri işgal eylemleriyle sağladılar. 1968 yılında Derby Lastik Fabrikası’ndan başlayarak Kavel Kablo (1968), Singer Dikiş Makineleri (1969), Demirdöküm (1969), Sungurlar Kazan (1970), ECA (1970) işgalleriyle işçinin iradesi, sendika tercihi açıkça ortaya konuldu. Böylece “patronun istediği sendika” dayatmaları kırılmıştı. Tek tek işyerlerinde işçinin iradesine karşı kurulan oyun tutmamış, tersine işyeri işgallerinde elde edilen başarılarla beslenen özgüven yeni örgütlenmelerin ve mücadelelerin önünü açmıştı.

YASA HAZIRLIĞI
İşyerlerinde DİSK ve üyesi sendikaları etkisizleştirme çabaları sonuç vermeyince bu kez meseleyi yasa yoluyla halletme çabası üzerine yoğunlaşıldı. Bu konuda ilk girişim 1969 yılında yapıldı. Türk-İş tarafından hazırlanan 274 sayılı Sendikalar Kanunu’nda tadilat öngören düzenleme 11 Şubat 1969 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ulaştırıldı. Düzenlemeyi, Türk-İş üyesi Adalet Partili milletvekilleri Kaya Özdemir (Metal-İş Federasyonu/Türk Metal), Hasan Türkay (Çimse-İş), Enver Turgut (Tes-İş) ve Mustafa Ertuğrul (Teksif) Meclis’e taşımıştı. Türk-İş düzenlemenin yasaya dönüşmesi için Hükümet üzerinde yoğun baskı kurdu. Hatta bu konudaki ısrarını Ankara’da düzenlediği bir miting (24 Ağustos 1969) ile ortaya koydu. Buna rağmen, seçim tarihinin yaklaşması nedeniyle Hükümet işi ağırdan aldı. Meclis çalışmalarının sona ermesiyle de yasa tasarısı kadük hale geldi. Ne var ki Türk-İş yasa değişikliği konusunda ısrarlıydı. Konu 1969 Seçimlerinden sonra yeniden gündeme geldi. Hükümet bir kanun tasarısı hazırladı. Bir diğer hazırlık ise Türk-iş’te yapıldı. Türk-İş’te yapılan hazırlığı bu kez CHP milletvekilleri, Abdullah Baştürk (Genel-İş Genel Başkanı), Burhanettin Asutay (Türk-İş 3. Bölge Temsilcisi), Osman Soğukpınar (Ges-İş Genel Başkanı), Bahir Ersoy (Teksif Eski Genel Başkanı), Emir Postacı (Harb-İş Adana Şube Başkanı) Meclis’e taşıdı. Hükümetin tasarısı ile CHP milletvekillerinin taşıdığı teklif komisyonlarda ortaklaştırıldı. 274 sayılı Sendikalar Kanunu’nun çeşitli maddelerini değiştiren düzenlemenin en kritik yanı ise sendika ve federasyonun kurulu olduğu işkolunda, konfederasyonun ise ülke düzeyinde faaliyet sürdürebilmesi için işçilerin üçte birini üye yapma zorunluluğunun getirilmesiydi. Örgütlenmede yüzde 30 üzerinde bir baraj dayatması anlamına gelen bu değişiklik, Anayasa’nın işçilere tanıdığı sendikalaşma hakkını büyük ölçüde daraltan bir nitelikteydi.
Öte yandan yapılmak istenen düzenlemenin esas hedefi DİSK’i etkisiz hale getirmekti. Nitekim 11-16 Mayıs 1970 tarihleri arasında Erzurum’da toplanan Türk-İş 8. Genel Kurulu’na katılan Hükümet temsilcileri “yasa değişikliği sonrasında Türk-İş’ten başka konfederasyon kalmayacağı” müjdesini verdiler. Bu açıklamalar yasa değişikliğinin hedefinin DİSK olduğunu ayan beyan ortaya koyuyordu. Yapılan açıklamalar sendikalara “tek tip- milli bünyeye uygun sendikacılık” dayatılacağını gösteriyordu. Meclis içinde ve dışında üzerinde geniş tartışmalara yol açtı. Ülkenin sayılı hukukçuları, Anayasa profesörleri, yapılmak istenen düzenlemeye karşı görüş bildirdiler. DİSK ve bağımsız sendikalar ile Türk-İş içinde yasadan etkilenme ihtimali olan sendikalar itirazlarını yükselttiler. Buna rağmen Sendikalar Kanunu’nu değiştiren 1317 sayılı Kanun Meclis ve Senato’dan geçerek yasalaştı. Kabul edilen yasa, 12 Ağustos 1970 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

YASA KARŞISINDA DİSK
Şu açık ki kurulduğu andan itibaren DİSK, egemenlerin hedefinde bir örgüttü. Bu nedenle DİSK, bunu göz önünde tutarak yürüdü, kendine yönelik saldırılar ve saldırı ihtimallerine karşı deyim yerindeyse daima istim üstündeydi. 1969 yılında DİSK’i hedef alan düzenlemenin gündeme gelmesiyle birlikte de tam anlamıyla teyakkuza geçti. Üye toplantılarında kongrelerde, eğitim çalışmalarında, gece, şenlik, piknik gibi etkinliklerde konu işçilere anlatıldı. Konu üzerinde işçinin dikkatinin ve ilgisinin diri tutulması sağlandı. 1970 yılında yasa değişikliğinin bir kez daha gündeme gelmesiyle birlikte iş daha sıkı bir biçimde ele alındı. Hem DİSK’te hem de üye sendikalarda yasaya karşı direniş iradesi adım adım örüldü.
Bu konuda ilk adım 1970 yılının Şubat ayında toplanan DİSK’in 3. Genel Kurulu’nda atıldı. Genel Kurul, eylem kararı aldı ve yapılacak eylemlerle ilgili olarak DİSK Yürütme Kurulu’nu yetkilendirdi. Düzenlemenin Meclis’te yasallaşma seyrine paralel olarak DİSK de hızlandı. DİSK, bir yandan yetkili sendikanın belirlenmesinde referandum talebini öne çıkararak kamuoyuna görüşlerini aktarıyor, bir yandan da Cumhurbaşkanı, Hükümet temsilcileri ve siyasi partiler ile görüşmeler yapıyordu. Aynı anda örgütünü de direnişe hazırlıyordu. Bu çerçevede sendikaların çeşitli kademelerinde sorumluluk üstlenenlerle bir dizi toplantılar yapıldı. Bunların içinde en dikkat çekici olanlardan biri 18 Mart 1970 tarihinde gerçekleştirilen toplantıydı. DİSK, üye sendikalara gönderdiği yazıda, sendika yöneticileriyle birlikte “ileride gerçekleşecek eylemlerde fiilen yönetici olabilecek üyelerin de” katılmasını istedi. Bu yazı daha Mart ayında DİSK’te eylem iradesinin şekillendiğine dair önemli bir işaretti.

Sendika yönetimleriyle yapılan toplantılardan çıkan kararlar çerçevesinde DİSK, Kemal Nebioğlu başkanlığında, Salih Çetin, Şinasi Kaya, Hilmi Güner ve Mustafa Baştan’dan oluşan “DİSK Direniş Komitesi”ni kurdu. Komite 5 Haziran 1970 tarihinde yaptığı toplantıda eylem önerilerini DİSK’e sundu. Aynı esnada üye sendikalarda da benzer çalışmalar yapılıyordu. Fabrikalarda ise işyeri ve ünite temsilcileri ile öncü işçiler, sendikalarını yok edecek ve buna bağlı olarak işçilerin haklarını ortadan kaldıracak düzenlemeye karşı propoganda çalışması yürütüyor, direniş çağrısı yapıyordu. Birkaç koldan sürdürülen hazırlık çalışmalarının eylem kararına dönüşmesi ise 14 Haziran 1970 tarihli işçi temsilcileri toplantısında oldu. 14 Haziran günü Merter’de Lastik-İş Sendikası’na ait toplantı salonunda toplanan DİSK üyesi sendikaların işyeri temsilcileri yaptıkları konuşmalarda yapılmak istenilen düzenlemeye karşı “Biz hazırız” mesajını verdiler. 29 işyeri temsilcisinin konuşma yaptığı toplantının sonunda eylem kararı alındı. Kemal Türkler tarafından toparlanan kararlarda “yasa geri alınıncaya kadar” ibaresiyle eylemlerin ucu açık bırakılmış olsa da planlama üç günlüktü. Birinci ve ikinci günler yani ayın 15 ve 16’sında üretim durdurulacaktı. Üretimi durduran işçilerden sokağa çıkabilenler, sokağa çıkıp eş ve çocuklarını, diğer fabrikaların işçilerini de yanına alarak kitlesel gösteriler yapacaklardı. 17 Haziran günü ise işçilerin bulundukları bölgelerden yürüyerek gelecekleri Taksim’de, büyük bir miting düzenlenecekti. Taksim’e yürüyerek gelme kararı, İstanbul’un bütününü gösteri merkezi haline çevirme niyetinin işaretiydi. Kemal Türkler bu toplantıda yaptığı konuşmada, kamu taşıtlarının kullanılması gerektiği durumlarda ücret ödenmemesi ve herhangi bir işçi gözaltına alındığında nerede olursa olsun onun kurtarılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca sokağa çıkan işçilerin saldırı maksadıyla değil, ama kendilerini korumak üzere tedbir almaları çağrısını da yaptı.
14 Haziran toplantısını Cumhuriyet gazetesi adına izleyen Şükran Soner, “DİSK’in büyük bir eylem yapacağını anlamış, ama buna gazetenin yazı işlerini ikna edememişti.” Bu nedenle eylem haberi gazetede birinci sayfada ama hak ettiğinden daha küçük bir boyutta görülmüştü. Toplantının dikkat çekici bir başka yönü de DİSK üyelerinin dışında bağımsız sendikalardan yöneticilerin ve Türk-İş üyesi işyerlerinden işçilerin de katılmış olmasıydı. Örneğin Türk-İş üyesi Tek Gıda-İş Sendikası’nın yetkili olduğu Cevizli Tekel Fabrikası’ndan Mehmet Mıhlacı ve Bahtiyar Kuru da toplantıdaydı.

Bu arada işçileri eyleme çağıran bildiriler, afişler, özel sayı gazeteler hazırlanmış, eylemleri kayda almak üzere kameralar dahi kiralanmıştı. 14 Haziran toplantısından çıkanlar fabrikalara, işçi mahallelerine, işçi kahvelerine giderek “Eyleme geçiyoruz” haberini verdiler, katılım çağrısı yaptılar. Bölge temsilciliklerinde toplantı yapanlar ise kendi bölgelerinde eylemin nasıl örgütleneceğini konuşup kararlar aldılar. Örneğin Pendik’te bulunan Maden-İş 4. Bölge Temsilciliği’nde yapılan toplantıda Koç’un iki büyük fabrikası, Kadıköy tarafında bulunan Otosan ile Gebze tarafında bulunan Arçelik’in işçilerinin birbirine doğru yürüyüşe geçmesi, böylece Ankara Asfaltı’nın gelişli gidişli trafiğe kapatılması kararlaştırıldı. Eylem günü bölgede bulunan fabrikalardan çıkan işçi kortejlerinin yönünü Ankara Asfaltı’na çevirmesinin bir yanı da Bölge Temsilciliği’nde alınan bu karardı. İşyeri işgallerini yaşamış fabrikalarda işgal sırasında kurulu komiteler de eylemleri organize etmek üzere tekrar canlandırıldı. Ayrıca işçi temsilcileri tarafından çekilen telgraflarla Ankara’daki yetkili makamlar ve siyasi partiler uyarıldı. Uyarıların dikkate alınmadığı durumda “Anayasal direnme hakkının kullanılacağı” bilgisi verildi.

Devlet de güvenlik aparatları aracılığıyla DİSK’i takip ediyordu. İçişleri Bakanlığı belgelerinde, DİSK’in eylem hazırlığı içinde olduğuna dair bilgi şöyle yer almıştı:
Hükümetin 274-275 sayılı kanunlarda teşrii [Yasama yoluya değişiklik] değişikliğe gidilmesini kararlaştırması üzerine, durumun DİSK ve bağlı kuruluşlarca öğrenilmesi neticesinde mezkur[adı geçen] teşekkül derhal faaliyete geçmiş ve tasarıların kanunlaşmasını önlemek maksadıyla bütün teşkilâtına gerek gizli, gerekse bildirilerle durumu intikal ettirerek bir direnme ortamı hazırlamaya başlamıştır. (Cüneyt Arcayürek, Hürriyet gazetesi, 3 Temmuz 1970.)
2. Gün – Eylemler Başlıyor: Sokaklar İşçilerin (Devam edecek)
*****

Zafer AYDIN KİMDİR?
1963 Kars doğumlu. İlkokulu Kars’ta, ortaöğretimini İstanbul’da tamamladı.Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu. Yayıncılık ve sendika dergilerinde editörlük yaptı. 25 yılı aşkın bir süre, Kristal-İş Sendi- kası’nda eğitim uzmanı olarak çalıştı. Birgün, Radikal, Cumhuriyet gazeteleri ile çeşitli dergilerde ve internet sitelerinde yazıları yayınlandı. Yaşam Radyo’da, üç yıl kadar “İşbaşı” adlı programı hazırlayıp sundu. Artı TV’de “Emek ve Hayat” adlı programla kısa bir televizyonculuk tecrübesi yaşadı.
Yayınlanmış kitapları:
Mektepten Sokağa Liseli Gençlik, İlerici Liseliler Derneği (İLD) 1977-1980 (Sosyal Tarih Yayınları, 2023)
’68’in İşçileri (Ayrıntı Yayınları, 2021)
İşçilerin Haziranı ( Ayrıntı Yayınları, 2020)
Grevden İşgale Singer Eylemleri 1964-1967-1969 (Sosyal Tarih Yayınları, 2015)
Geleceğe Yazılmış Mektup 1968 Derby İşgali (Sosyal Tarih Yayınları, 2012)
“Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963 (Sosyal Tarih Yayınları, 2010)
Forum mu Yapsak Yoksa Devrim mi (Versus, 2008)
Sollamalar (Aykırı Yayınları, 2006)
Aziz Çelik ile birlikte,
Paşabahçe 1966, Gelenek Yaratan Grev (TÜSTAV, 2006)
Temel Sendikal Bilgiler (Kristal-İş, 2006)
Küreselleşme ve Sendikal Hareket (Kristal-İş,1997)
Belgesel Filmler “Çoban Ateşlerinin Yandığı Yerde Kavel’de” Melih Biçer ile birlikte (2016) “İşçilerin Haziranı” Cihangir Köse ve Nesrin Uçar ile birlikte (2023)
Gazetemiz yazarlarından Zafer Aydın’ın, 15-16 Haziran İşçi Direnişi’nin yıldönümü nedeniyle Birgün Gazetesi için hazırladığı yazı dizisini yayınlıyoruz.