Yusuf Karadaş / Evrensel Gazetesi/ 4 Kasım 2025 tarihli yazısı…

Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Ahmet Türk’ün Sabah gazetesine verdiği röportajda söylediği “Cumhurbaşkanı bu süreci desteklediği için süreç ilerliyor” sözleri birçok medya organında haber oldu. Elbette Sabah gibi iktidarın borazanı bir medya organının Türk’ün Erdoğan’ı olumlayan ifadelerini öne çıkarması şaşırtıcı değil. Ancak bu durum, Türk’ün bu tespitinin önemli bir soruyu/sorunu göz ardı ettiği gerçeğini de değiştirmiyor.
Ahmet Türk, aynı röportajda “Kürt meselesi gibi yüz yıllık bir sorun, böyle bir sorunu devletin tüm kurumlarında hakimiyeti sağlayan bir lider çözebilir” dedikten sonra soruna sadece PKK’nin silah bırakması olarak değil, Türk-Kürt kardeşleşmesi ve Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesi olarak bakmak gerektiğini söylüyordu.
Burada şu soruyu sormak gerekiyor: Peki, Erdoğan böylesi bir çözümü mü destekliyor? Erdoğan hangi sürecin arkasında duruyor?
Erdoğan, başından bu yana süreci “terörsüz Türkiye” olarak tanımlıyor ve “Terör örgütüne silah bıraktırılması”na indirgiyor. Bugüne kadar PKK’nin Kürt sorununun bir sonucu olarak ortaya çıktığı ve Kürt sorununun çözümüne dair atılması gereken adımlar konusunda Erdoğan’ın ağzından tek bir laf duymadık.
Bırakalım Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme için atılması gereken adımları, mahkeme kararlarına rağmen kayyım uygulaması devam ediyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Selahattin Demirtaş’la ilgili serbest bırakılması kararına Türk devleti adına yapılan itirazı bir kez daha reddettiği halde Demirtaş içeride rehin tutulmaya devam ediliyor.
Bahçeli’nin Ahmet Türk’ün görevine iade edilmesi ve Demirtaş’ın serbest bırakılması için yaptığı açıklamalar da bu gerçeği değiştirmiyor. Çünkü iktidarın bugüne kadar ortaya koyduğu tutum, bu kararların uygulanmasını da kendi siyasi hesapları ( beklenti yaratma ve muhalefeti bölmek için kullanma) doğrultusunda araçsallaştırmaya çalıştığını gösteriyor. Dolayısıyla hakkında Anayasa Mahkemesi ve AİHM tarafından daha önce de tahliye edilmesi kararları alınmış olan Demirtaş, bugün serbest bırakılırsa bu karar “hukukun gereği” olduğu için değil; süreç konusunda Kürtlerdeki beklentiyi canlı tutmak ve bunu da CHP, İmamoğlu ve muhalefete yönelik operasyonlara dayanak haline getirmek için yapılacaktır.
Çokça ifade edildiği gibi Erdoğan ve Bahçeli’nin “terörsüz Türkiye” sözünü ağızlarından düşürmemeleri milliyetçi kesimlerin bu sürece razı edilmesiyle izah edilemez. Aksine bu söylem, Saray rejiminin “çözüm”ünün sınırlarını belirliyor ve bu çözümde demokratikleşmeye yer olmadığını ortaya koyuyor.
Ne diyor Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum? “Önce örgüte silah bıraktırma için geçiş süreci yasaları çıkarılacak demokratikleşme ile ilgili düzenlemeler ondan sonra gelecek!”
Daha önce defalarca yazılıp söylendi; saray rejimi, bu süreci özellikle bölgedeki dengelerin değiştiği, İsrail’in bölgenin yeniden dizayn edilmesi sürecinde öne çıktığı bir dönemde Kürt silahlı güçlerinin tasfiyesi ya da en azından kontrol edilmesi amacıyla başlatmıştı. Başka bir değişle Erdoğan iktidarı bu süreci, kendisine yönelmesi muhtemel riskleri ortadan kaldırmak ve bunu yapabildiği oranda kendi yayılmacı emellerine alan açmak için başlattı. Öte yandan bugüne kadar görüldüğü gibi bu süreci ayrıca iç politikada Kürtleri beklentiye sokarak muhalefeti bölmek ve ana muhalefet partisinden başlayarak muhalif güçleri baskı altına almak için kullanmaya çalışıyor.
Erdoğan böyle bir sürecin arkasında durmasın da ne yapsın!
Erdoğan’ın süreci nasıl tanımladığını ve Kürt sorunu karşısında nerede durduğunu görmek için son kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamaya bakmak yeter.
“Terörsüz Türkiye süreciyle inşallah bu engeli de tamamen kaldırıyoruz. Terör tehdidinin kalıcı olarak bitmesiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu çok farklı bir ivme yakalayacak. Bölge şehirlerimiz turizmde de şaha kalkacak(…)Bu süreç başarıyla neticelendiğinde İstanbul kadar Diyarbakır kazanacak, Antalya kazanacak, Van kazanacak, Bursa kadar Bitlis kazanacak” diyor Erdoğan.
Bu açıklamada Kürt sorununun demokratik çözümü; ana dilinde eğitim, anayasal eşitlik, yetkilerin yerel yönetimlere devri, yargı üzerinden yapılan siyasi operasyonların, kayyım uygulamasının son bulması, siyasi tutsakların serbest bırakılması yok. Sadece devlet ve iktidarların Kürt sorunu karşısında kırk yıldır ağızlarından düşürmedikleri terane var: “Terör bitecek, yatırım gelecek, bölge şaha kalkacak!”
Elbette Erdoğan Kürt illerini ilk kez şaha kaldırmıyor: Daha 2008’de açıkladığı ‘GAP eylem planı’ ile 2012’ye kadar 3 milyon kişiye istihdam, bölgesel kalkınma ve tersine göç vaadinde bulunmuştu. Erdoğan’a inanacak olsak, bırakalım şaha kalkmayı bölgenin çoktan dört nala koşuyor olması lazımdı. Meraklıları Kürt illerindeki işsizlik ve yoksulluğa, bu kentlerin Türkiye’nin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasındaki yerlerine de bakabilir.
Bu noktada Demirtaş’ın geçen hafta yayımladığı ve yine çokça tartışma konusu olan yazısında yaptığı uyarıya vurgu yapmak gerekiyor.
Demirtaş’ın yazısı daha çok “Kürt Türk kardeşliği”ni geliştirmek için yaptığı öneriler ve bu önerilerin ne kadar gerçekleştirilebilir olduğu üzerinden tartışıldı.
Öncelikle Demirtaş’ın önerilerinde siyasi yaşamını demokrasiye, ülkenin bağımsızlığına ve emekçi halka karşı saldırılara adamış Adnan Menderes ve Alpaslan Türkeş’in “Türk halkının temsilcileri” olarak görülmesi/gösterilmesi gibi ciddi çarpıklıklar bulunuyor.
Ancak Demirtaş’ın yazısı silah bırakmanın ötesinde çözüm için yapılaması gerekenlere odaklanması bakımından önem taşıyor. Eğer Kürt sorunu gibi cumhuriyet tarihine mal olmuş önemli bir sorunun Türkiye halklarına ‘çaktırmadan’ çözüleceği düşünülmüyorsa farklı toplum kesimlerinin bu sürece dahil edilmesi ve milliyetçi ön yargılar yerine “kardeşlik hukuku”na dayalı bir çözümün geliştirilmesi gerekiyor. Oysa iktidar süreci kapalı kapılar ardındaki pazarlıklara hapsetmeye çalışıyor.
Demirtaş yazısında Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirecek demokratik adımların atılması bir tarafa CHP ve muhalefete yönelik operasyonlarla kutuplaştırmanın derinleştirildiğini de belirtiyor ve buna karşı mücadele vurgusu yapıyor.
Bu yazı yazılırken siyasi gündem Bahçeli’nin açıklaması ve Demirtaş’ın tahliyesiyle ilgili tartışmalara odaklandığı için bir kez daha vurgulamak gerekiyor: Demirtaş’ın serbest bırakılması ya da hukuksuz bir biçimde içeride tutulmaya devam edilmesi gerçeği değiştirmeyecek: Eğer bu süreçte demokratik kazanımlar elde edilecekse bu Erdoğan sürecin arkasında durduğu için değil, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Erdoğan ve onun Saray rejimine karşı Kürt halkı ve ülkedeki demokrasi güçlerinin verdiği/vereceği mücadele ile olacaktır.

