
Demokrasi ve Özgürlükler Bildirgesi
Tarikatlar için demokrasi; şeyhler, imamlar, hocalar için özgürlük istedi laiklik ve cumhuriyet düşmanları.
Patronların dokunulmazlığı, talan ve yağma serbestiyeti, emekçileri dilediğince sömürme özgürlüğüydü demokrasiden anladığı sermaye sınıfının.
Özgürlük, emperyalistlere göre ülkelerin işgali için bir bahaneydi, demokrasiyse darbe ve “renkli devrim” girişimlerinin kod adı.
Kirlettiler el birliğiyle bu kavram ve değerleri.
Bu kirlenmenin karşısında durmamız, demokrasi ve özgürlük istemediğimiz anlamına gelmiyor.
İstiyoruz en âlâsını insanlık için, halkımız için, ülkemiz için.
Ama Sorosçulukla, piyasacılıkla, NATO’culukla, tarikatçılıkla kirletilmiş bir demokrasiye, emperyalizme ve sömürüye tutsak olan bir özgürlüğe zerre prim vermeyeceğiz.
Demokrasi, halkın karar alma süreçlerine katılımının sınırlanmaması demektir. Türkiye’de on yıllardır emekçiler siyaset yapamasın, kendi temsilcilerini meclise yollayamasın diye iktidarlar tarafından alınan önlemler AKP tarafından uç noktalara taşındı, siyasetin alanı iyice daraltıldı, siyaset seçime indirgendi ve nihayetinde seçme-seçilme hakkının da ortadan kaldırılmasının eşiğine gelindi.
Halkın protesto etme hakkı en yetkili ağızlardan darbecilikle itham edildi, siyaset “yargı”landı, kayyım uygulaması bir şantaj ve pazarlık aracına döndürüldü. Sınıfsal ve ideolojik olarak partimizin en küçük bir yakınlık hissetmediği, dahası, kişisel değil, son derece köklü nedenlerle bir karşıtlık içinde olduğu siyasi aktörlere dönük keyfi hamleler, gerektiğinde sandığın da bir kenara koyulabileceği mesajı ile halka gözdağı vermeye dönüştü.
TKP gelişkin bir demokrasinin ve gerçek özgürlüklerin emekçi halkın iktidarda olduğu sosyalist düzende hayata geçeceğini söylüyor. Eşitliğin, bağımsızlığın, laikliğin olmadığı yerde demokrasi ve özgürlük olmaz.
Tam da bu nedenle, sermaye diktatörlüğünü alt etme mücadelemizin bir parçası da, demokrasi ve özgürlük arayışını halkın sömürüden kurtuluşuna bağlamaktır.
Bütün düzen partilerine hodri meydan diyoruz!
Demek, “demokrasi ve özgürlük” adına yobazlığı, Amerikancılığı, patron zorbalığını, liberal hezeyanları halkımıza yutturacağınızı sandınız. Buyrun o zaman:
1. Bugün bu ülkede hiçbir hakkı olmayan kesim işçi sınıfıdır, emekçilerdir. Hayat pahalılığında ezilen onlardır, işsizlik tehdidiyle terbiye edilmek istenen onlardır. Düşük ücretlere karşı çıkma hakları ellerinden alınmıştır. Asgari ücretin belirlenmesinde söz hakları yoktur. Geçmişten gelen ve çok ağır bedeller ödenerek elde edilen grev hakkı neredeyse tamamen ortadan kaldırılmıştır.
2. Siyaset, seçimlere daraltılamaz. Seçme ve seçilme hakkı çok önemlidir. Ancak bu hakkın kendisi de, birkaç yılda bir sandığa oy atmaktan ibaret değildir. Siyaset yaşamın her alanında ve her zaman sürmekte olan bir toplumsal ilişki biçimidir. Emekçilerin ya da toplumsal kesimlerin hükümeti protesto etmesi, istifaya davet etmesi ya da ona siyasi ve ideolojik baskı uygulaması hiçbir biçimde suç değildir. İktidar kafasına göre suç uydurmakta, kendisini dokunulmaz sanmaktadır.
3. Örgütlü toplumdan yanayız. Yurttaşlarımız işyerlerinde, okullarda, mahallelerinde örgütlü olmalıdır. Kitle örgütleri, meclisler, sendikalar ve siyasi partiler, bu örgütlülüğün değişik biçimleridir. İktidar bütün bu örgütlenme biçimlerine dönük sistemli bir saldırı düzenlerken Cumhuriyet devrimlerinin yasakladığı tarikatlara geniş bir alan açmıştır. “Kutsal” olduğunu iddia eden bu tarikatlar, hiçbir denetim olmaksızın her tür faaliyeti yürütmekte, küçük çocukları kurs adı altına kendi yapıları içine almakta, tüm devlet kurumlarına yerleşmekte, vergiden muaf, devasa kazançlar elde etmektedir. Ders kitaplarına konulan, “Laiklik, inançlara saygıdır” tarifi tarikatları özgür bırakmak için uydurulmuştur. İnanç ve ibadet özgürlüğü temel insan hakkıdır, ona kimse dokunamaz. Laikliğin ise tek tarifi vardır: Din işlerinin devlet işlerinden ve siyasetten uzak tutulması.
4. Türkiye’nin bugünkü siyasi partiler ve seçim yasasından bir an önce kurtulması gerekir. Bu yasanın bütün maddeleri, halkı siyasetten uzak tutmak için tasarlanmıştır. Bu yasa, tek adam partileri yaratmaktadır. Siyasi partilere yapılan ve halkın cebinden çıkan hazine yardımından tarafsız olması gereken TRT’nin, iktidarın her tür estetik ve gerçeklikten uzak borazanına dönüşmesine, parlamentoya girmek için konan yüzde 7 barajından ittifaklara varıncaya kadar siyasal yapı, eşitlik ilkesini temelden zedeleyen hüküm ve uygulamalarla doludur.
5. Cumhurbaşkanlığı sistemi de onun karşısına konan parlamenter sistem de Meclis’in yetkilerini kısıtlamaktadır. Oysa halkın iradesinin üzerinde hiçbir güç olmamalıdır. Bakanlar, devlet başkanı ve başbakan Meclis tarafından seçilmeli, Meclis’e karşı sorumlu olmalı ve gerekli görüldüğünde Meclis tarafından görevden alınabilmelidir. Bu yetkiyi kullanacak olan Meclis’in profesyonel siyasetçilerden değil, halkın içinde yaşamaya ve üretmeye devam eden işçilerden, aydın ve öğrencilerden oluşması gerekir. Meclis sürekli değil, belli aralıklarla, ülkenin bütün önemli meselelerini gündem ederek ve halkın gözü önünde toplanmalıdır.
6. Bugünkü iktidarın Anayasa yapma ehliyeti yoktur. 12 Eylül karşı-devriminin anayasası bir başka karşı-devrim anayasası ile değiştirilemez. Türkiye’nin bir sonraki anayasası devrimci bir anayasa olmalıdır. Eğer bugün bir güncelleme gerekiyorsa Anayasa’nın değişmez hükümleri arasına, “Devlet bütün yurttaşların eğitim, sağlık, barınma, ısınma ihtiyaçlarını bedelsiz olarak karşılar” maddesi konmalı, “İnsanın insanı sömürmesi” yasaklanmalıdır.
Evet, şimdi bütün siyasi partilere, iktidara ve muhalefete soruyoruz: Bu temel konularda ne düşünüyorsunuz?
İşinize geldiğinde “demokrasi ve özgürlük” demeye, işinize gelmediğinde kafanızı kuma gömmeye devam edecek misiniz? Demokrasi var, demokrasi var… Sizin savunduğunuz ve arkasına sığındığınız sermayenin ve patronların demokrasisidir. Bu demokraside emekçi halka, işçi sınıfına yer yoktur.
Bu açıklamayla başlayarak ağzınızdan düşürmediğiniz “demokrasi” ve “özgürlük” sözcüklerinin arkasına nasıl saklandığınızı halkımıza tek tek göstereceğiz.
“Biz samimiyiz” diyorsanız, kısa bir süre sonra elinize geçecek siyasi partiler ve seçim kanununa ilişkin önerilerimize yanıt vermek ve gereğini yerine getirmek durumundasınız.