SADIK GÜLEÇ / Gazete Duvar
HİCRAN..
Bizim meslekte bazı insanlar vardır. Nereye koyacağınızı bilemezsiniz. Meslek hayatımda tanıdığım en ilginç karakterlerden biriydi Hicran…
Çok değişik çevrelerden arkadaşları vardı. Kuzey Irak’da KDP’nin yayın organının başındaki Rebwar arkadaşıydı. Ama ulusalcı çevrelerdende yakın arkadaşları vardı. Aydınlıkta’da yazabilirdi. Kürt meselesine de duyarlıydı.
Yada ünlü bir Mafya babası ile içli dışlı konuştuğuna tanık olmuşumdur. Mafya’yı yakından tanır sokakları iyi bilirdi. Almanya doğumluydu Hicran. Babası o doğduğunda cezaevindeymiş. Çok bahsetmezdi babasından, buradan hayırlı bir işten cezaevinde olmadığını anlardınız.
Sanırım samimi olmamız ikimizinde Sabah grubunda olduğu dönemde başladı. Ben Sabah haber merkezinde çalışıyordum. O ise biraz bulvar gazetesi kimliğindeki Takvim gazetesinin haber koordinatörü idi.
Şimdi yayın yönetmeninin bile ismini hatırlamıyorum. Ama bildiğim aslında gazeteyi Hicran’ın yönettiğiydi. Yayın yönetmeni siyasi, büyük ihtimal cemaat ilişkileri ile oraya oturmuş çok işi bilmeyen biriydi.
İkimizde dünyaya soldan bakıyorduk.
Sabah gibi Türkiye’nin iki büyük gazetesinden biri olan yayın organı, çok netameli işlere girmezdi. Hele işçi hakları, iktidara dokunan çevre sorunları vs. gibi konular doğallığında uzak durulan konulardı. Ama arada ben, Hicran, hatta eklerde daha sonra bir cinayete kurban giden Nuh Köklü gibi gazeteciler bir şeyler sokmayı becerirdik.
Biraz galiba bulunduğumuz konuma bir mevzi gibi bakardık.
Gazete yönetimi açısından da çalkantılı günlerdi. Gazetede Dinç Bilgin dönemi sona ermiş, Turgay Ciner’in eline geçmişti. Sonrasını biliyorsunuz, TMSF ve iktidar medyasına dönüşüm süreci.
Ben Tuzla’da tersane işçileri ile ilgili haberler yapmaya başladım. Sonrasında Çağdaş Tuzla’nın desteği ile de Adalet ve Kalkınma Partisinin elindeki Akfırat ve Cumhuriyet Halk Partisinin elindeki Orhanlı belediyesinin karıştığı yolsuzluk haberlerine devam ettim. Ancak gazete yönetimi bir iki haberden sonra benim yaptığım haberlere ambargo koymaya başladı.
Konuyu Hicran Aygün’e açtığımda “haberleri bana ver “dedi. Garip bir durum ortaya çıkmıştı. Aynı grubun içindeki Sabah gazetesinde bu yolsuzluk haberleri yayınlanmıyor ama Takvim son derece geniş kullanıyordu.
Sonrasında Hicran bu haberleri kendisi devam ettirdi. Bu haberleri yaparken Kemal Sunal’ın Zübük karakterinin ne kadar gerçekçi bir karakter olduğunu bir kez daha anladım. Bu konuda belki ondan fazla haber yaptık… İşin ne kadar absürd bir hal aldığını küçük bir örnekle anlatayım.
Belediye başkanı ucuza tarım arazilerini kapatmıştı. Sonra vatandaş olarak kendisine buraların imara açılması için dilekçe vermişti. Ardından belediye başkanı olarak kendisini cevaplandırmış ve imara açmıştı.
Her yanıyla yolsuzluktaki pervasızlığı göstermesi açısından dehşet örneklerdi. 2007 yılından başlayan bu haberlerin sonunda Akfırat belediye başkanı Hilmi Yıldız çuvala sığmayan bu yolsuzluklar sonucunda hapse girmek zorunda kaldı.
Diğer muadili CHP’li Cemil Ekşi ise klasik bir parti hikayesi olarak Kılıçdaroğlu tarafından Tuzla Belediye başkanlığına aday gösterildi. Üstelik kendi aday olduğu 2009 seçimlerinde kampanyasına Tuzla’dan Cemil Ekşi ile birlikte çamurlu yollarda yürüyerek başladı.
Akşamında çıktığı tv programında önüne benim ve Hicran Aygün’ün yaptığı haberler konduğunda ise kem küm etmekten başka bir şey diyemedi. Sonrasında Cemil Ekşi de hapise girdi.
Kadın cinayetlerini araştırmış ama tamda ona yakışan bir tarzda erkekleri öldüren kadınların hikayelerini “Kanlı Kontesler” adıyla kitap haline getirmişti.
Aktif gazeteciliğin dışına düşmek onu gazetecilik yapmaktan alıkoymadı. Gururluydu, sanırım bu gururu yüzünden hastalığını herkesten gizlemişti. Ancak ölümü ile birlikte haberimiz oldu durumundan… Ne diyelim. Bir Hicran Aygün geçti bu dünyadan. Sanırım “delikanlı kızdı” denmesini hiç cinsiyetçi bulmaz, güzel bir küfür savururdu.