Köylerden “Mega Köylere”
Fransız İhtilali’ni sanırım herkes okumuştur. Cumhuriyetçiler Paris’in kanalizasyonlarından yüzerek
Bastil Hapishanesi’ni basmışlardı.
Yıl 2003… Aradan 214 yıl geçmiş. Hangi şehrimizde ihtiyaca tam olarak cevap verebilecek yeraltı şebekeleri mevcuttur? Kendiliğinden ve gelişigüzel kentleşiyoruz. İsteyen istediği yere ev, apartman, iş yeri, sanayi tesisi kuruyor. Ardından belediyeler altyapı tesislerini götürüyorlar. Ve gece-gündüz, hafta sonları sokak aralarında çalışan iş makinelerinin gürültüsü ve ses kirliliği de işin bir başka yönü.
İşin bir de ekonomik boyutu var. Plansız-projesiz yapılan altyapı tesisleri, kaldırımlar kısa süreli ihtiyaca cevap verdiği için, neredeyse bir yıl arayla tüm sokaklar, caddeler tekrar tekrar kazılıp, eski yapılar harfiyat olarak alınıp tekrar yenisi döşenmekte. Dolayısıyla her yıl milyonlarca dolar heba olup gitmekte.
Bizler yurttaş olarak bu olanlara sadece seyirci kalmaktayız. Bu giderler bizlerin ödediği vergilerdir. Ülkemizin geleceği olan gelir kaynaklarıdır. Bu giderlerle okullarımız bilgi teknolojileri ile donatılabilir, her mahallemize bir sağlık ocağı açılabilir, her mahalleye bir meslek edinme-edindirme merkezleri kurulabilir…
Bir örnek de Orta Asya’dan, Kazakistan’dan… Oralara gidenlerle konuştunuz mu? 1940’larda 50-60-100 yıl sonra imara – iskâna açılacak yerleri belirlemişler. İskâna açılacak yerlerin 50-60-100 yıl önceden temel alt yapısı yapılmış. 50-60-100 yıl sonra imar izni verilince inşaat için yerinde su vanası hazır, elektrik trafosu hazır, doğalgazı, kanalizasyonu hazır. Teknik elemanlar yerinde hazır. Çevreyi kirletmeden harfiyatı alıyor, inşaata başlıyor, bitiriyorlar. Elektrik, su, doğalgazı bağlıyor ve kanalizasyonu kullanılabilir vaziyette iskâna ve hizmete açıyor.
Bu konuda farklı ülkelerden binlerce örnek verebilirsiniz. Peki bizde niye böyle? Eziyet çekmek bize zevk mi veriyor, yoksa bunları mı hak ediyoruz. Hayır! Hiçbiri değil. Sadece kendi kendimize söyleniyoruz ve söylenmenin ötesinde yurttaş olarak sorumluluklarımızı yerine getirmiyoruz.
Yurttaş olma görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Devlet hiç kimse değil. Hepimiziz. Kendimizi devlet olarak görürsek yapılan yanlışlık ve haksızlıklara ferdi olarak, ya da bir araya gelerek düzeltmeye çalışırsak yurttaşlık görevlerimizi yerine getirmiş oluruz. Yapılan ve yapılacak yanlışlara karşı caydırıcı güç oluruz.
Bunun için herkesin bir sivil toplum kuruluşuna üye olması ve aktif görev alması lazım. Bunun sonucunda ortaya çıkacak olan güç birliği yapılan yanlışlara karşı caydırıcı güç olur. Hem de birlikte sorunlar çok daha rahat çözülür.
İmrendiğimiz gelişmiş ülkelerde sistem böyle çalışıyor. Her vatandaş kendini devlet gibi görüyor. Üzerine düşeni yapıyor. Çalışıyor, vergisini veriyor, aksi davrananlara karşı da devletin yükselmesi ve güvenliği için kendini birinci derecede sorumlu tutuyor. Bir takım dernek ve federasyonlarla da devletin eksiklerini tamamlayarak hayatı daha yaşanabilir bir duruma getiriyor.
Hoşça kalın – dostça kalın.