BİTMEYEN ÖFKE…
Tuzla’nın ilçe olmasıyla birlikte, o yıl yapılan seçimlerden AKP’nin öncülü olan RP’si adayı İdris Güllüce seçimi kazanarak Belediye Başkanı olduğunda; hiç unutmadığım ilk anım, o gece düzenledikleri yürüyüşe, içmeler köprüsü üzerindeki tanıklığım oldu.
Yukarı Aydıntepe’ye doğru yürüyorlardı. ‘huşu’ içinde olması gerekenlerin görüntüleri, çılgınca bağırış çağırışları, bir seçim kazanmaktan çok öte, sanki bir savaş kazanmanın, bir fetih gerçekleştirmenin sevincini, ve ‘ötekilere’ yönelik öfkeyi resmediyordu.
Bu tablo, bizi çok kötü günlerin beklediğinin habercisi gibiydi.
Nitekim yanılmamışım. Yaşayıp gördük. Öyle de oldu. Yüzde 28 oyla iktidara gelenlerin, hiç bitmeyen öfkeleri, arsızlıkları ve aç gözlülüklerini doyurmak için yaptıkları talanlar tam 32 yıl sürdü.
Kimi zaman bir soygun aracı olarak düzenledikleri imar plan ve uygulamaları ile, kimi zaman fiili durum yaratarak cebren, daha çok da muhalefet parti temsilcilerine ‘sus payları’ verip; onları da bu soygun düzenine ortak edip, toplumsal muhalefete önderlik yapmalarını engelleyerek.
Akıllarınca; dağıttıkları kitaplar, sokaklara verdikleri isimler, destekledikleri gerici vakıf ve dernekler, dağıttıkları ihaleler ile Cumhuriyetten intikam alma yolunu seçtiler.
Kendi yaptırdıkları çevre değerlendirme raporlarının sonuçlarını halktan saklayan da; zehirli varilleri ‘uluslararası ticari bir faaliyetin’ parçası olarak Orhanlı ve Akfırat’ta depolanmasına göz yumanda onlardı. Arıtmanın zehirli kokusunu burunlarının direği kırılıncaya kadar Tuzlalılara koklatıp hepimizi zehirleyerek sağlığını tehlikeye atanda…
Akfırat ve Orhanlı’daki Karaağıl Devlet Ormanını ‘hatırlı siyasileri de kullanarak zimmetlerine geçiren; dere yataklarına yapılaşmaya izin veren, ormana, ağaca, yeşile saldıranlar da; kaçak kooperatiflerin ve Has Sitesi örneğinde olduğu gibi pek çok sitenin yasadışı yapılmasına, Tuzla’da pek çok mağdurun ortaya çıkmasına neden olan, konut dolandırıcılığı ile karşı karşıya kalınmasına sebep olan ve göz yuman da yine onlardı. (Ki bugün bile mücadelelerini sürdürmeye devam ediyorlar.)
Tuzla’nın demografik yapısını değiştirebilmek için, Tuzlalıları yaşadıkları mahallelerden, Sulukule örneğinde olduğu gibi sürme ve mülklerine el koyma planları yaptılar. Tapulu mülklere cebren saldırarak camiler inşa ettiler.
Sahildeki esnafın dükkanlarının önüne ‘Çin Seddi’ni hatırlatır duvarlar örerek, masa koymalarını ve ticari faaliyette bulunmalarını engellemeye çalıştılar. Göl boyunda tapulu arazilere saldırarak tapuları iptal etmeye kalkıştılar, Ayazma’da tarihimize, anılarımıza saldırdılar. Tescilli yüzlerce yıllık çınar ağaçlarını göz göre göre yok ettiler. Tuzlalıların mülklerini imar planları ile iç ederek kendilerine rant ve yerleşim alanları yarattılar. İmar uygulamaları ile belediye uhdesine geçirdikleri parselleri yandaşlarına rant olarak aktardılar.
Ulufeler dağıtarak, din bezirganlığı ve çetelerle işbirliği yaparak; Tuzla’nın kılcal damarlarına kadar işlemiş gerici bir örgütlenmeyi gerçekleştirdiler.
Tuzlamızı, tersanelerdeki iş cinayetleri, zehirli variller, arıtmanın kokusu, tescilli cumhuriyet düşmanı kişilere verilen ihaleler, Cumhuriyet karşıtı sokak ve park isimleri, dağıttıkları şer’i kitaplar, devlet ormanlarının yağmalanması, kaçak kooperatifler, Akfırat ve Orhanlı’daki örgütlü suç şebekeleri ile, ihale ve inşaat projelerindeki yolsuzlukları ve benzerleri ile anılır hale getirdiler.
Tabi bütün bunlar olurken, biz Tuzlalılar da bazen parti, bazen dernek, bazen de gazeteler üzerinden örgütlenip direnmeye, AKP yerel iktidarını teşhir etmeye çabaladık; ama çok yalnızdık ve kimsesizdik. Ki bu süreçte yer alan bu yalnızlığa tanıklık yapanlardan biri de sizin babanızdı.
AKP yerel iktidarının yaptıklarını haberleştirerek, ülke gündemine taşıyan bizleri, açtıkları davalarla, gazete mühürlemeleri, tehdit ve fiziki saldırılar ile yıldıramayacaklarını anlayınca, cami önlerinde bildiriler dağıttırarak; besledikleri gericilere hedef gösterdiler.
Bildirilerinde, üç kuşaktır burada yaşayan bizleri “ne idüğü belirsiz, kimin ve kimler tarafından beslendiği bilinmeyen, Tuzla’da huzursuzluk çıkarmaya çalışanlar” olarak tanımlayarak; evlerimize sakallı poturlu gerici insanlar gönderdiler.
Öfkeleri hiç ama hiç bitmedi. 32 yıl boyunca değişik yol ve yöntemler kullanarak Tuzlayı ve Tuzlalıları bir kene gibi emmeye, sömürmeye devam ettiler. Tıpkı bugün ülkemizi sömürmeye devam ettikleri gibi…