Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı / Adile Doğan
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma gününe az bir zaman kala, ülkemizin her yerinden şiddet
haberleri gelmeye devam ediyor.
Kadına yönelik şiddete karşı hiçbir önlem alınmadığı gibi bu ülkenin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, öldürülen kadınların “ikazımıza uymadan kapıya adam gelince açmış, içeride vurmuş onu ” dedi.
Yerlikaya’nın kadın cinayetlerinin üstünü yine kadınları suçlayarak örttüğünü ifadelerinden görüyoruz. Sadece Pendik ve Tuzla’da yaşanan şiddet olaylarına baktığımızda gerçeğin öyle olmadığını söyleyebiliriz.
İlk örnekten başlayalım. Pendik Güzelyalı’da yaşayan Sevilay, 3 çocuk
annesi ve yıllardır gördüğü şiddetin üzerine çok zorlu bir mücadele
sonucunda boşandı. Ama boşandığı Ümit Karlı ısrarlı takip ve tehditlerine
devam etti. Her gün ‘seni bir gün öldüreceğim’ diyerek mesajlar attı ve
bunun üzerine Sevilay, savcılığa en az 3 defa koruma için başvurdu.
Fakat her defasında Ümit karlı hakkında hiçbir şey yapılmadı. 2024
Şubat ayında bir sabah işe gitmek için evden çıkan Sevilay’ı durakta
bıçaklayarak öldürdü. Sevilay’ın ölümünden 19 gün sonra mahkemeden
evine “kovuşturmaya yer yoktur” kararı gönderildi.
Sevilay’ın suç duyurusunda bulunduğu Ümit Karlı’nın mahkeme tarafından haklı bulunduğunu gösteriyordu bu karar. Şimdi bu içler acısı duruma kim
neden oldu?
Israrla “beni koruyun” diyen Sevilay mı yoksa onu korumaktan aciz olan yasalar mı? Belki Yerlikaya’nın haberi yoktur diyerek bir örnekle daha devam ediyorum.
Geçtiğimiz yıl 25 kasım gecesi Pendik’in Esenyalı mahallesinde yaşayan 4 çocuk annesi İpek’te şiddet gördüğü eşi tarafından öldürüldü En güvenli yer olması gereken evinde eşi onu çocuklarının gözü önünde kafasından vurup öldürdü. Üstelik katilin, İpek’in boynunda ki altın kolyesini ondan izinsiz satarak silahı aldığı ifade edilmişti.
Şimdi Sayın Yerlikaya soruyoruz silaha erişimin bu kadar kolay olması da mı kadınların suçu? Ya da şiddet mağduru kadınların savcıların kapısında kuyruk oluşturmasına ne diyorsunuz?
Yüzlerce kadının “ben kurtulmak istiyorum” çığlığına karşılık
vermemenizin sebebi ne? Son örneğimiz Tuzla’dan. Gizlilik kararından
dolayı adını veremeyeceğiz. Yıllarca şiddet gördüğü için boşandı.
Fakat çok sayıda suç kaydı olan eski eşi peşini bırakmadığı için kadın bize
sığındı. Onun hukuk mücadelesinde tanıklık ettiklerimiz üzerinden
sormak istiyorum. Bir yıldır bu kadın gizlilik kararına rağmen sürekli yer
değiştirerek korku içinde yaşarken ısrarlı takip ve tehditlerine devam
eden bu eş hakkında neden bir yaptırım yok?
Adam her defasında ev basıyor sokak ortasında darp ediyor. Ama yasalar buna aile içi şiddet diyerek basit suçlar olarak ele aldığı müddetçe nasıl son bulacak?
Bu sorduğumuz soruların hepsinin cevabı aslında net bir şekilde ortada
duruyor. Fakat niyetin bu şiddet sarmalını bitirmek olmadığı ve hatta
üstünü örtmek olduğu gerçeğini görünce “kadına yönelik şiddet politiktir” sözünün altının boş olmadığını görüyoruz.
Şimdi 25 Kasım’ı vesile ederek bir kez daha ifade edelim. Kadına yönelik şiddeti siyasi iktidar çözmek yerine suçu bireyselleştirerek kişilere indirgeyerek bir algıyı da yönetmek istiyorlar.
Hep öldürülenlerin suçlandığı ve hatta bu ifadelerden sonra kadın cinayetlerinin meşrulaşacağıda çok açık. Bu nedenle taleplerimiz net. Kadına yönelik şiddetin son bulması ve önlenebilmesi için en etkili çözüm olarak “eşitlikçi yasalar ”diyebiliriz. Diğer önemli nokta ise; bir an önce bu ayrımcı ve katil sevici dilden vazgeçilmesinden ve gerçeği konuşmaktan geçiyor.
Bir kez daha kız kardeşlerimize sesleniyoruz. Bu taleplerimizin gerçekleşebilmesi için bizlerin ortak ve güçlü bir mücadele vermesi gerekiyor.
25 Kasım’ı bize bir mücadele mirası olarak bırakan tüm kız kardeşlerimize selam olsun.