Şiirlerinde yaşamın izini süren Tuzla’da bir fabrikada işçi olarak çalışan Şair Halil Yeni, her bitişten yeni bir başlangıç yaratmaya çalışarak, toplumu “kabullenmeye” değil, “değiştirmeye” çağırıyor.
Hasret Gültekin KOZAN
Gebze
Uzun yıllardır emek kenti Kocaeli’de yaptığı kültür sanat çalışmaları ile tanınan Tuzla’da bir fabrikada işçi olarak çalışan Şair Halil Yeni’nin son şiir kitabı “Bu Fırtına Geçene Kadar” Armoni Yayınları tarafından yayımlanarak raflardaki yerini aldı. 2017 yılında çıkan “Zamansız Ölümler Ülkesi” kitabıyla yaşanmış insan hikayelerini konu alan ve yazdıklarıyla geçmişin toplumsal yaralarını unutturmamaya çalışan Yeni, son kitabında okurların karşısına şiirle çıkıyor.
Halil Yeni, yaptığı çalışmalarla işçileri, sanatın sadece konusu değil, üreticisi olmaya da davet ederken kitap tanıtım yazısını kaleme alan Şair Cafer Yıldırım, Yeni’nin şiiri için şunları söylüyor: “Halil Yeni’nin şiirinde beni en fazla cezbeden, her daim diriliğini koruyan umut oldu. Genelde son dönem Türk şiirinde, özelde toplumcu gerçekçi şiirde uzun yıllardır varlığını sürdüren umut yitimine onun şiirinin hiçbir dizesinde rastlamadım.”
İşçi Şair Halil Yeni ile “Bu Fırtına Geçene Kadar” adlı son şiir kitabını konuştuk. Şiirlerinde yaşamın izini süren Yeni, her bitişten yeni bir başlangıç yaratmaya çalışarak, toplumu “kabullenmeye” değil, “değiştirmeye” çağırıyor.
‘BİR İŞÇİYİM, ŞİİR YAZIYOR, GÖNÜLLÜ GAZETECİLİK YAPIYORUM’
Önce şairi sonra şiirini konuşalım istiyorum. Halil Yeni kimdir?
1986 yılında İzmit’te doğdum. Orta ve lise öğrenimini Gebze’de tamamlayıp, 2005 yılında Kocaeli Üniversitesinden mezun oldum. Emekten yana gazete ve internet haber portallarında gönüllü muhabirlik ve yazarlık yaptım. 2014 yılında “Fırtına Rüzgâr İçinde” adlı ilk şiir kitabım yayımlandı. Yazdığım bazı yazılar tiyatroya uyarlandı, oyunlaştırıldı. 2017 yılında ikinci kitabım “Zamansız Ölümler Ülkesi” çıktı. Şiirlerim ve yazılarım on yıla yakındır toplumcu dergilerde okurlarla buluşurken son şiir kitabım “Bu Fırtına Geçene Kadar” 2024 yılında raflardaki yerini aldı. Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesiyim. Fakat özünde işçiyim. İstanbul, Tuzla’da bir fabrikada çalışıyor, şiir yazıyor, gönüllü gazetecilik ve yazarlık dayanışmasına devam ediyorum.
2014 yılında yayımlanan ilk şiir kitabınız “Fırtına Rüzgâr İçinde” ile devam edelim. Hangi duygularla yazıldı?
Şiire ilk lise yıllarımda merak saldım. Her şiire meraklı liseli gibi önce aşk şiirleri yazacaktım ki o yıl AKP iktidara geldi ve şiirimin de hayatımın da seyri değişti. İki binli yılların başıydı. Kocaeli’nin en köklü kuruluşları; SEKA kapatılıyor, TÜPRAŞ satılıyor, Türk Telekom özelleştiriliyordu. Bir yağmanın ortasındaydı halkın değerleri, kentin belleği haraç mezat yok ediliyordu. Bugün “Yerli ve milli” vurgusu yapanlar o gün yerli ve milli olan her şeyi yok ederken, “Okuyan insan halkına karşı sorumludur” diyen üniversite öğrencileri olarak bizler ise özelleştirmeye karşı çıkıyor, kamuculuğu savunuyor ve insanları bu yağma düzenine karşı mücadeleye çağırıyorduk. Fakat o yıllarda temas ettiğimiz insanlarda 12 Eylül darbesinin psikolojik yenilgisiyle karşılaşıyorduk. Büyük bir umutsuzluk hali vardı. “Bu halk adam olmaz”, “Bu ülke için bir şey yapılmaz” gibi çok sayıda olumsuz yorumla yüz yüze geliyorduk. Tepkisizliğin tavan yaptığı böyle bir dönemde henüz 18-19 yaşında bir genç olarak 12 Eylül’ün yarattığı psikolojik yenilgiye karşı şiirler kaleme almaya başlamıştım. 2014 yılında yayımlanan ilk şiir kitabım dünyayı değiştirmek için yola çıkan kalemi toy bir gencin, yürüdüğü yolda yaşadığı duyguları şiirsel bir dille anlatma çabası olarak ortaya çıktı.
‘GEZİ, GENÇ ŞAİRLERE UMUDU AŞILADI’
İlk şiir kitabınızla karşılaştırdığımızda son şiir kitabınız “Bu Fırtına Geçene Kadar”da önemli değişimler görüyoruz. Daha imgesel, umutlu ve coşkulu… Bunun sebebi nedir?
Zamanla bilgi çoğalıyor, duygu yoğunlaşıyor, dil gelişiyor ve şair büyüyor. Bu çok önemli bir etken… Fakat değişimin bir başka nedeni ise ülkedeki siyasal değişim… 2013 yılında siyasi tarihimizin en haklı ve meşru mücadelelerinden birini, Gezi direnişini yaşadık. Aslında güçsüz değil de dağınık olduğumuzu, bu dağınıklığa karşı ortak hedeflerle yan yana geldiğimizde, yani birlik olduğumuzda birçok şeyi başarabileceğimizi gördük. Gezi direnişi belgesellere, resimlere, karikatürlere, roman ve öykülere konu olurken şiirimizin tarihsel belleğinde de yerini aldı. Gezi, genç şairlere değişimi, kazanabileceğimize dair umudu aşıladı. Ben de direnişi yaşamış ve katılmış bir şair olarak bu büyük destanı şiirlerime katık ettim. “Bu Fırtına Geçene Kadar” adlı kitabımdaki umudun ve coşkunun ana kaynağı budur.
‘SANAT VE EDEBİYAT TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN ARACI’
Dikkat ediyorum da söyleşimiz boyunca sanatla siyaset arasındaki bağa değiniyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
Sanatın, siyasetle ilişkisi öyle derin ve estetik ki. Siyaset sanatı etkiler, sanat toplumu. Tersi de mümkün. Türkiye sosyalist hareketinin tarihine bakarsak mücadelenin kültür ve sanatla harmanlandığını görürüz. Nâzım Hikmet, kırk kuşağı şairleri, dönemin yapılan edebiyat tartışmaları… 1968 gençlik hareketi ile başlayan ve emek hareketlerinin gelişimi ile devam eden yıllarda kurulan işçi koroları, işçi folklor grupları, tiyatro toplulukları, çıkarılan sanat dergileri en bilinen örneklerdir. Çünkü sanat ve edebiyat bireysel ya da toplumsal değişim ve dönüşümlerin en güçlü araçlarından biridir. Bu röportajı okuyanlar bana hak verecektir. Hangimiz; izlediğimiz bir tiyatro, dizi ya da filmin, okuduğumuz öykü, roman ya da şiirin etkisinde kalıp hayatımıza dair farklı kararlar vererek bambaşka insanlar olmanın ilk adımlarını atmadık ki? Ya da bir şiirden, bir şarkıdan, bir filmden, bir kitaptan ya da çevresinde izleyen, dinleyen ya da okuyan bir yakınından etkilenip eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve emek mücadelesinin içine girmedik ki…
‘BİRBİRİMİZE SIĞINALIM BU FIRTINA GEÇENE KADAR’
Kitap isimleri kitabın içeriğine dair ipuçları verir. ‘Bu Fırtına Geçene Kadar’la neyi ifade etmek istediniz?
Gezi, şiirimize, yaşadığımız bu barbalık düzeninin değişebileceğine dair umudu aşılamıştı. Fakat iktidar, önünü kesen bu toplumsal güç karşısında panikleyip elindeki bütün olanakları seferber ederek ülkeyi yangın yerine çevirdi. Bir kaos ortamı yaratarak girdiği seçimlerdense varlığını ve şiddetini güçlendirerek çıkıp yoluna devam etti. Gezi direnişi boyunca yazılan şiirlerde umut imgesi yoğunluktaydı. Fakat iktidarın varlığını ve şiddetini güçlendirerek yoluna devam etmesi, şiirde umut imgesinin yerine ya da yanına “Direnme”, “Boyun eğmeme”, “Bir arada durma” gibi birtakım sesler getirdi. “Bu Fırtına Geçene Kadar” kitabımdaki “fırtına” metaforu, Gezi direnişi ve sonrasındaki ülkenin halidir. Kitap bu yaşanmışlıklar üzerine yola çıkmakta ve okuruna “Savrulma birbirimize sığınalım, bu fırtına geçene kadar” diye seslenmektedir.
‘İŞÇİLER SANATIN SADECE KONUSU DEĞİL, ÜRETİCİSİ DE OLMALI’
Üç kitabınız yayımlandı. Edebiyat dergilerinde yazılarınız ve şiirleriniz çıkıyor, kentte kültür sanat etkinlikleri yapıyorsunuz. Üretken bir işçi şair olarak emekçilere ne söylemek istersiniz?
İşçilerin sanat üretebilmesi ya da üretilen sanatsal çalışmalara katılabilmesi için emeğin özgürleşmesi gerek. Bu, çalışma saatlerinin ve yaşam koşullarının iyileşmesi ile mümkün. Emeğin tutsaklığı, çalışma saatlerinin çokluğu, yapılan işin zorluğu, üzerine binen yaşamsal ve ekonomik yük, işçileri sanatsal yaratıcılık, üretim ya da etkinliklerden uzaklaştırıyor. Bu da sanatı sadece zenginlerin ya da sermayedarların yapabileceği bir faaliyete çeviriyor. Buna izin veremeyiz. Bir fabrikada günde on saat çalışan, hayata karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çabalayıp kendine kalan kısacık zamanı kültürle, sanatla, edebiyatla doldurup, toplumu bunlarla değiştirip, dönüştürmeye uğraşan bir işçi kardeşleri olarak onlara şunu söylemek isterim: İşçiler sanatın ya da edebiyatın sadece konusu olamazlar. Aynı zamanda üreticisi de olmalıdırlar. Bizler sadece öykülerde, şiirlerde, romanlarda, filmlerde adı geçenler, hayatı anlatılanlar değil, aynı zamanda o öyküyü, o şiiri o filmin senaryosunu yazanlar da olmalıyız. Gözümüz korkmasın, her gün kafa ve kol emeğiyle hayatı var edip düşük ücretlerle yaşamı idare eden bizler bunu da başarabiliriz… (Evrensel Gazetesi)